19 Ekim 2019 Cumartesi

Tıp Eğitiminde Kuramlar Yazı Dizisi 2 - Deneyimsel Öğrenme (Experiential Learning)


Deneyimsel öğrenme (experiential learning) kuramı, kişinin yaşadıkları üzerinden bireysel olarak kendi kendine nasıl öğrendiğini açıklamaya çalışır. Yapılandırmacı (constructivist) anlayış kapsamında olan deneyimsel öğrenmede, öğrenme, deneyimler üzerine kişinin kendi zihninde oluşturduğu anlamlarla meydana gelir. Bu yeni anlamlar gerçek hayatta uygulamaya geçirilir ve bu da yeni deneyimlere yol açar.

Deneyimsel öğrenme kavramı bizi, David A. Kolb’un (1939-…) ismine götürür. Kolb’un 1984’te yayınladığı “Experiential Learning: experience as the source of learning and development” adlı kitabı, deneyimsel öğrenmenin kendisiyle ilişkilendirilmesinin sebebidir. Ama hiçbir kuram bir anda ortaya çıkmaz, tarihsel birikimin üzerine inşa edilir. Bu kurama giden yolun taşlarını döşeyen çok sayıda isim vardır. 

İlki, John Dewey’dir (1859-1952). Dewey 1938’de yayınlanan “Experience and Education” adlı kitabında, deneyimlenmeyen bilginin uçup gideceğini söylemiştir. Dewey’e göre eğiticilerin görevi, öğrencilere bilgi aktarmak değil, öğrenciler için anlamlı olan deneyimler sağlayarak onlara rehberlik yapmaktır. 

Diğer isimler Kurt Lewin (1890-1947), Jean Piaget (1896-1980) ve Malcolm Knowles’tır (1913–1997). Lewin, yaptığı çalışmalar neticesinde uygulama grupları oluşmasına ön ayak olmuş ve böylelikle kağıt üzerinden öğrenilenlerin somut deneyimlere aktarılmasını sağlayacak gelişmelere yol açmıştır. Piaget, deneyimlerden sonra oluşan bilişsel dengesizlikler sonucunda kişinin kendi kendine bilgiyi yapılandırarak (şema düzenleme ya da yeni şema yaratma) öğrendiğini söylemiştir. Knowles ise erişkin öğrenimi (andragogy) prensiplerini ortaya koymuştur. Knowles’a göre erişkinler dikte edilerek değil, eğiticilerle birlikte öğrenir. Erişkinler için öğrenmenin önceki deneyimlerle ilişkilendirilmiş olması önemlidir, eğitimin konu bazlı değil de problem çözme odaklı olması gerekir, öğrenilenlerin işlerine yarayacak olması istenir ve içsel motivasyon erişkinlerin öğrenmesinde etkilidir.

Kolb, deneyimsel öğrenmeyi dört evreden oluşan döngüsel bir şemayla açıklar. Öğrenme, somut deneyimlerden (concrete experience) köken alır. Kişi, bu deneyim üzerine düşünür (reflective observation) ve deneyimi kendisi için anlamlı hâle getirir. Daha sonra, bu düşüncelerden yola çıkarak soyut kavramsallaştırmalar (abstract conceptualisation) yapar. Bu işlem, deneyimle ilgili bilginin zihinde genelleştirilmesi/kurallaştırılması olarak düşünülebilir. Sonra bu kavramsallaştırma, gerçek hayatta denenir (active experimentation). Bu deneme, bir başka somut deneyimdir; döngünün en başına dönülmüştür.

Döngünün ilk ve son evresi deneyimlenen dünyada (günlük hayat) meydana gelirken ikinci ve üçüncü evresi, kişinin zihninde gerçekleşir. 

Kolb’un ortaya koyduğu dört evreli döngüsel teori; öğrenmenin birbirini takip eden dört evrede gerçekleşemeyecek kadar kaotik olduğu, öğrenmede sosyal etkileşimi göz ardı ettiği gibi söylemlerle eleştirilmiştir. Bu eleştiriler bir yana, Kolb’un teorisi, klinikte öğrenmede karşılaşılan birçok fenomeni açıklamada kullanışlıdır.

Bu noktaya gelinene kadar, özetle, şunlar olmuştur: Davranışçı (behaviourist) yaklaşım eğitici odaklı bir şekilde, öğretimde eğiticinin neler yapması gerektiğini söyler. Davranışçılığın baskın olduğu dönemde öğrencinin, eğiticinin etkisine tepki olarak öğrendiği düşünülmüştür. Dewey sayesinde odak noktası eğiticiden öğrenciye ve öğrencinin deneyimlerden öğrenmesine kaymaya başlamıştır. Bu paradigma değişimi Piaget’nin çocuklar üzerinde yaptığı çalışmalarla daha da güçlenmiş, Knowles’ın çalışmalarıyla erişkin eğitimine taşınmıştır. Kolb ise, deneyimler üzerine düşünmenin (reflection) yani kişisel anlamlandırma ve yorumlamanın önemine dikkat çekmiştir.

Kolb, deneyimlerden yola çıkarak içsel anlamlandırma ve yorumlamaya önem vermiş ve sosyo-kültürel özelliklerden pek bahsetmemiştir. Lev Vygotsky’nin (1896–1934) sosyo-kültürel özelliklere dikkat çekmesi, bu anlamda tamamlayıcı bir müdahale olarak görülebilir. 1934’te tüberkülozdan ölen Vygotsky, Kolb’dan daha önce yaşamış olsa da eserlerinin Rusça olması ve bu eserlerin tercümelerinin dünyayla çok daha geç buluşması nedeniyle eğitim psikolojisi alanında daha geç etkin rol oynamaya başlamıştır. 

Vygotsky’ye göre öğrenme, bireysel değil, aksine sosyo-kültürel bir süreçtir. Yani öğrenmenin temelinde bireyin kendisi değil, çevreyle etkileşim vardır. Erişkin öğrenme ilkeleri, öz yönelimli (self-direction) öğrenmenin, öğrenme için optimum koşul olduğunu söylerken Vygotsky’nin çerçevesinden bakıldığında öğrenme için optimum durum, kişinin kendisinden daha deneyimli/bilgili birinin rehberliğinde öğrenmesidir. “Destekleyici katılım” olarak ifade edilen bu durum, Vygotsky’nin Yakınsal Gelişim Alanı yaklaşımıyla örtüşür. (Yakınsal Gelişim Alanı ve Vygotsky hakkında daha ayrıntılı bilgi için: “Yapılandırmacılık” başlıklı yazı)

Öğrenmede çevrenin ve çevreyle etkileşimin etkinliğine yapılan vurgu Vygotsky ile görünür hâle gelmiş olsa da Durumsallık Kuramı (Situativity Theory) bunu daha da ileri götürmüştür.


Bu içerik tamamen aşağıdaki kaynaktan yararlanılarak, sizi o asıl kaynağa başvurmaya teşvik etmek için oluşturulmuştur.

Kaynak

Yardley S, Teunissen PW, Dornan T (2012) Experiential learning: AMEE Guide No. 63. Medical Teacher, 34:2, e102-e115, DOI: 10.3109/0142159X.2012.650741

Okuduğunuz bu yazıyı cihazınıza PDF olarak kaydetmek için şu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz:
Tıp Eğitiminde Kuramlar Yazı Dizisi 2 - Deneyimsel Öğrenme (Experiential Learning) - PDF

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder