21. yüzyılın cahilleri,
okuma yazma bilmeyenler değil; öğrenmeyi öğrenmeyen, eskiden öğrenmiş olduklarından
gerektiğinde vazgeçmeyen ve yeniden öğrenmeyenler olacaktır.
Alvin Toffler
Sıralarda sıra sıra
oturan öğrenciler çıt çıkarmayıp öğretmenlerini pür dikkat dinleyerek ne kadar uslu
olduklarını gösterirler. Öğretmen, öğrencilerin bilmediği gerçekleri biliyordur
ve tahtaya çıkıp konuşarak bunları kendi zihninden alıp öğrencilerin beynine
sokar. Geleneksel eğitim anlayışında işler böyle yürür
Aydınlanma öncesi dönemde
bilgi, deney ve gözlemle değil, kiliseden ve diğer otoritelerden elde ediliyordu.
İnsanlar, “atların kaç dişinin olduğu” sorusuna cevap bulmak için önlerinde
duran atın ağzını açıp dişlerini saymayı akıllarına getiremiyorlardı. Onun
yerine, Aristo’nun kitabında bu bahsin geçip geçmediğine bakıyorlar ve Aristo’nun
bu konuya değinmediğini görünce sorunun peşini bırakıyorlardı. Sonra birileri
çıktı, “bilgi için herhangi bir otoriteye, ne kiliseye ne büyük üstatlara
ihtiyacımız yok; tek otorite aklımızdır, deney ve gözlem yaparak gerçekleri
keşfedebiliriz” dedi.
Newton ayın, güneşin, havaya
atılan taşın ne zaman nerede olacağını hesaplayabiliyordu mesela. Çünkü bizden
bağımsız olarak ötede duran gerçekleri, yani fizik kanunlarını keşfetmişti.
Böylece insan doğaya hükmedebiliyordu. O halde, biz farkında olmasak da bizden
bağımsız olarak her alanda var olan kanunları bulmalıydık. Sosyoloji ve
psikolojinin kanunları bulunursa tıpkı eğik atışta taşa yön verip hedef
çizdiğimiz gibi topluma ve insana da yön verebilir, toplumsal hedeflere
ulaşabilirdik. Tek yapmamız gereken, ötemizdeki gerçekleri alıp kafamıza
sokmaktı.
Peki, her insanın, öğrenme
faaliyetinden önce sahip olduğu bilgiler, inançları, yaşanmışlıkları, yetiştiği
çevre ve kültürel özellikleri farklı iken; öğrenme faaliyetinin sonucunda her
öğrencinin, aktarılan bilgiden aynı anlamı çıkardığına inanmak akıl kârı mıydı?
İnsan gerçekten kafasına bilgi sokuşturmaya çalışarak mı öğrenebilirdi?
Bu sorunun cevabını
verebilmek için “öğrenme” derken neyi kastettiğimizi bilmemiz gerekiyor. Öğrenme,
eğiticinin söylediklerini harfi harfine akılda tutmak ve sınav günü hatırlayıp
eğiticiye geri verebilmek midir? Yoksa eğiticinin söylediklerini ömür boyu
unutmamak mıdır? Ya da öğrendiklerini uygulamaya dökebilmek midir? Veya
öğrendiklerini başkalarına öğreten ve ek olarak yeni fikirleri de içeren bir
makale yazabilmek midir mesela?
Yapılandırmacılığın ilk
kıvılcımlarından biri olarak görülen şu söz, 1668 ile 1744 yılları arasında
yaşayan düşünür Giambattista Vico’dan geldi: Bir şeyi bilen, onu
açıklayabilendir.
Vico’nun ne kadar haklı
olduğunu, öğrenmenin sınıflandırıldığı Yenilenmiş Bloom Taksonomisi’ne bakınca
görebiliyoruz. Yenilenmiş Bloom Taksonomisi’ne göre; bilişsel alanda öğrenme,
alt düzeyden üst düzeye doğru sırayla; hatırlama, kavrama, uygulama, çözümleme,
değerlendirme ve yaratma olarak sıralanıyor. Yani en alt düzey öğrenme “hatırlama”
iken üst düzey öğrenme, yeni fikirler oluşturabilme ve öğrenilenleri (mesela
bir makale yazarak) insanlara öğretebilme becerisine sahip olmak, yeni fikirler
bulmaktır.
Geleneksel eğitim anlayışında
öğreten kişi konuşur, bilgiyi öğrenciye aktarır ve öğrenci bu bilgileri hiçbir
işleme tabi tutmadan, değiştirmeden, olduğu gibi alır. Öğrenci burada pasiftir,
öğrenme sürecine dâhil olmaz. Öğreticiyle ve diğer öğrencilerle tartışmaz, öğrenme
üzerine düşünmez, “öğrenmeyi öğrenme” gibi bir girişimi yoktur. Öğrenci, kendi
dünyasını oluşturmaz, öğretmeni ya da textbook’lar tarafından “gerçek” olarak
sunulan dünyayı zihnine alır. Her öğrenci, anlatılanlardan aynı anlamı
çıkarıyordur. İyi öğretmen varsa iyi öğretim olur. Öğrencinin başarılısı ise
kendisine öğretilenleri sınav günü öğretmene ya da textbook’ta yazanları kâğıda
tam bir şekilde sayıp dökebilendir.
Yazının başında da belirtildiği üzere geleneksel eğitimin arka planında yer alan felsefi düşünceye yani pozitivizme göre bilgi nesneldir, bizim dışımızda var olur ve biz gidip onu keşfederiz. Ancak 1950’lerden sonra ön plana çıkan yapılandırmacılığa göre bilgi keşfedilmez, yaşanan tecrübeler kişi tarafından yorumlanarak oluşturulur yani yapılandırılır.
Yazının başında da belirtildiği üzere geleneksel eğitimin arka planında yer alan felsefi düşünceye yani pozitivizme göre bilgi nesneldir, bizim dışımızda var olur ve biz gidip onu keşfederiz. Ancak 1950’lerden sonra ön plana çıkan yapılandırmacılığa göre bilgi keşfedilmez, yaşanan tecrübeler kişi tarafından yorumlanarak oluşturulur yani yapılandırılır.
Yapılandırmacılara göre üst
düzey öğrenme becerisini kazanabilmek, kişinin geleneksel eğitimdeki gibi pasif
kalarak öğretilenleri “öğrenme”siyle olmaz. Bunu yapabilmek için kişi, öğrenme sürecinin
içinde etkin olmalıdır. Yapılandırmacılıkta öğrenme, öğrencinin kendi
yetenekleri, güdüleri, inançları, tutumu ve deneyimlerinden edindikleri ile
oluşan bir karar verme sürecidir. Süreç, anlam üretimi için kullanılır,
kişiseldir ve kişi bu sürece etkin katılır. Bu yüzden her bir öğrenci,
geleneksel eğitim anlayışında inanılanın aksine, aynı şeyden farklı anlamlar
çıkarabilir.
Bir alıntıyla özetleyecek olursak: “Yapılandırmacı görüşe göre öğrenme, öğrencilerin duyu organları aracılığıyla dış dünyadan algıladığı belirli bir nesne, olay, olgu ya da kavrama ilişkin zihninde kendi bilgilerini yapılandırması ya da önceki deneyimlerine dayalı olarak gerçeği yorumlaması sürecidir. Yapılandırmacı öğrenme, gerçek bir bağlamdan türemektedir. Bunun yanında dışarıdan yönetilmemekte, dışarıda hazır ve erişilebilen bilgi olmaktan öte çevre koşullarında bağımsız gerçekleşen anlam, bakış açısı kazanma ya da yeniden yapılandırma süreci olarak algılanmaktadır.”
Bir alıntıyla özetleyecek olursak: “Yapılandırmacı görüşe göre öğrenme, öğrencilerin duyu organları aracılığıyla dış dünyadan algıladığı belirli bir nesne, olay, olgu ya da kavrama ilişkin zihninde kendi bilgilerini yapılandırması ya da önceki deneyimlerine dayalı olarak gerçeği yorumlaması sürecidir. Yapılandırmacı öğrenme, gerçek bir bağlamdan türemektedir. Bunun yanında dışarıdan yönetilmemekte, dışarıda hazır ve erişilebilen bilgi olmaktan öte çevre koşullarında bağımsız gerçekleşen anlam, bakış açısı kazanma ya da yeniden yapılandırma süreci olarak algılanmaktadır.”
Her birimizin önceden
sahip olduğu bilgiler vardır. Bunlar, doğru ya da yanlış olabilir ama yeni
öğrenmeler, yaşanan tecrübelerin bunların varlığında yorumlanmasıyla var olur. Mesela
akut tonsillitin tedavisi hakkında önceden bilginiz varsa, bir sunumu dinlerken
çok daha fazla bilgi elde edebilirsiniz. Çünkü konu hakkında bazı sorularınız
ve düşünceleriniz oluşmuştur. Ama hiç yoksa, o kadar bilginin bir anda anlamlı
hâle getirilmesi zor olacaktır. Konu hakkında önceden bir fikriniz varsa,
zihniniz o yöne yönlenecek ve daha çok öğreneceksiniz. Hatta mesela “her akut
tonsillite antibiyotik vermek gerekir” gibi yanlış bir fikriniz varsa, bu bile
öğrenmeye katkıda bulunacaktır çünkü bu yanlış bilgi sizi, anlatılanları
zihninizde anlamlandırmaya itecektir.
Her öğrenci, yeni bilgiyi kendi öznel durumuna uyarlayarak öğrenir. Öğrenmenin kişisel olması, kişinin yalnız başına olduğu anlamına gelmez. Kişinin gidip hiçbir yerden bir girdi almadan kendi kendine öğrenip gelmesi değildir. Yaşanan tecrübelerin -ki bu tecrübeler; katılınan dersler, yapılan okumalar, çevreyi gözlemleme, diğer öğrencilerle tartışma gibi çok farklı türlerde olabilir- anlam yaratmak için kişisel dünyada yorumlanması ve kişisel bir anlam ortaya çıkarmasıdır.
Her öğrenci, yeni bilgiyi kendi öznel durumuna uyarlayarak öğrenir. Öğrenmenin kişisel olması, kişinin yalnız başına olduğu anlamına gelmez. Kişinin gidip hiçbir yerden bir girdi almadan kendi kendine öğrenip gelmesi değildir. Yaşanan tecrübelerin -ki bu tecrübeler; katılınan dersler, yapılan okumalar, çevreyi gözlemleme, diğer öğrencilerle tartışma gibi çok farklı türlerde olabilir- anlam yaratmak için kişisel dünyada yorumlanması ve kişisel bir anlam ortaya çıkarmasıdır.
Böylelikle, geleneksel
eğitimle elde edilemeyen akıl yürütme, bağlamsal öğrenme, problem çözme,
bilgiyi yeni ve farklı durumlara uyarlayabilme, düşünmeyi düşünme, öğrenmeyi
öğrenme gibi beceriler elde edilir. Öğrencinin başarılılık açısından
değerlendirilmesi ise sonuç değil süreç odaklıdır.
Yapılandırmacı eğitim
anlayışının mahiyeti ile ilgili bu uzun girizgâhtan sonra tarihsel gelişimi
hakkında kısa bir bilgilendirmeye yer verelim ve hemen ardından iki önemli
isimden, Piaget ve Vygotsky’den bahsedelim.
Yapılandırmacılığın ilk
kıvılcımlarına, yukarıda da belirtildiği üzere Vico’nun 1710’da söylediği “bir
şeyi bilen, onu açıklayabilendir” sözünde şahit oluyoruz. Daha sonra Kant
(1724-1804), insanın bilgiyi almada etkin (aktif) olduğunu, yeni bilgiyi daha
önceki bilgileriyle ilişkilendirdiğini ve onu kendi yorumu ile kendisinin
yarattığı görüşünü savunuyor. John Dewey de 1910’da yayınladığı “Nasıl
Düşünürüz?” adlı kitabıyla tabiri caizse yapılandırmacılığın son öncülü ya da
ilk temsilcisi oluyor.
Kuramları ayrı başlıklar
altında topladığımızda, yapılandırmacı ve bilişsel kuramlar arasında keskin
sınırlar çizilemez. Bilişselci anlayışa sahip kuramcıların “kişinin bilgiyi
kendisinin yapılandırması”na eğilen kuramcılar, yapılandırmacı sınıfına
konulur.
Piaget ve Bilişsel Yapılandırmacılık
Piaget ve Bilişsel Yapılandırmacılık
Bir durumu değiştirmek
için var olan bütün ihtimalleri tükettiğimiz noktadaysak, kendimizi değiştirme
zamanı gelmiştir.* - Victor Frankl, İnsanın Anlam Arayışı
Jean Piaget (1896-1980),
bilişsel gelişimle ilgili teorisini çocuklar üzerine çalışarak ortaya
koymuştur. Biz burada Piaget’nin çalışmaları ışığında bilişsel gelişim ve
öğrenmeyi çocuklar özelinde değil, genel anlamda ele alacağız.
Günlük hayatta çok fazla
sayıda farklı görüş, düşünce ve olayla karşılaşırız. Farklı dine, mezhebe,
siyasi görüşe, etnik yapıya, futbol takımına hatta cep telefonu markasına
taraftar olan insanlar görürüz ve çoğu zaman bunların her birinin aidiyetleri
hakkında, kişiliklerinin bizim açımızdan işe yarayıp yaramayacakları hakkında
derin düşüncelere girmeyiz. Hemen aklımızda hepsiyle ilgili etiketler, ön kabuller,
prototipler belirir. Bir çalışmaya göre, ilk kez gördüğümüz bir kişiyle ilgili
fikrimiz, 30 saniyede çok büyük oranda şekillenip tamamlanır.
Karşılaştığımız her bir
kişiyle/görüşle/düşünceyle ilgili fikirlerimiz anında halledilmiş ve dosyalanarak
bir kenara konulmuştur: Bu doğru, bu yanlış, bu yoldan çıkmış, bu doğru yolda,
bu mazlum, bu zalim, bu büyük adam, bu ağzıyla kuş tutsa bile adam olmaz, buna
gıcık oluyorum; işte bu durumlarda hesabı kesmiş olduğumuz için rahatızdır.
Eğer bilmediğimizin farkında
olsak, var olduğu kesin olan belirsizliklerin/gri alanların varlığını her
konuda her zaman hissetsek, hepsini çabucak halledip kenara koymasak, her biri
hakkında teker teker her seferinde derin düşünsek, bu, yaşamla bağdaşmazdı.
Çünkü evrimsel süreçte beyin, azami faydayı asgari enerjiyle elde etmek zorunda
kalmıştır. Bu yüzden biz, büyük çoğunluğu yanlış da olsa her kavramla ilgili
doğru kabul ettiğimiz fikirlere sahibizdir. İşte bu dosyalanmış fikirlere
“şema” adını veriyoruz.
Şema, dünyayı tanımak
için zihinde oluşturulan algı çerçevesidir.
Zihnimiz, sahip olduğu
şemalarla dengededir. Piaget’ye
göre; yeni bir durumla karşılaştığımızda onu, eski bilgi ve deneyimlerimizle
tanımaya çalışırız yani özümleme
(assimilation) yaparız. Mesela sadece dermatiti (egzama) görünümünden
tanımlayabilen bir tıp öğrencisi sınavda, psöriazis (sedef hastalığı) plakları olan
bir hastayla karşılaştığında, gördüğü lezyonları dermatit olarak
tanımlayacaktır (özümleme). Ama sınav sonuçları açıklandığında aldığı düşük
not, ona eski şemasının yeterli olmadığını fark ettirecek ve onu bilişsel
dengesizliğe itecektir. Oluşan bu dengesizlik,
öğrenciyi rahatsız edecek ve psöriazis hakkında araştırma yaptıkça, gördüğü her
lezyonu dermatit sınıfına sokan eski şemasını atıp zihninde dermatit ve
psöriazis adında tabiri caizse “iki ayrı klasör” açacak yani yeni şemalar
oluşturacaktır. Buna uyum
(accomodation) denir. Yeni bir kavram yaratılarak, dengenin yeniden
sağlanmasıdır. Bazen de bilgi yok sayılır. Mesela öğretmen öğrenciye, sınavda
soruyu yanlış yaptığını ve lezyonun psöriazis plakları olduğunu söyler ama
öğrenci, şemasını değiştirmeye yanaşmadığı için bu bilgiyi yok sayarak,
bilişsel dengesizliği bertaraf eder.
Kısacası; zihin, durumu
kendisine bir şekilde uyduramazsa, kendisini duruma uydurmak zorundadır.
Bütün bunlardan sonra
bilişsel yapılandırmacı kuramdan hissemize düşen öz; kişinin, deneyimleri kendi
kendine yorumlayıp tek başına anlam ürettiğidir.
Vygotsyky ve Sosyal Yapılandırmacılık
Lev Vygotsky (1896-1934)
gelişim psikolojisi alanına yoğunlaşmıştır ve öğrenmeyi açıklamada kültürün ve
dilin önemini vurgulamıştır. Piaget öğrenmede kişinin bilgiyi yapılandırma sürecine
önem verirken, Vygotsky öğrenmede sosyokültürel çevrenin, sosyal etkileşimin ve
etkileşimin ortamı olan dilin önemine dikkat çekmiş ve oraya ağırlık vermiştir.
Yani sosyal yapılandırmacılığa, bilişsel yapılandırmacılığın sosyokültürel ve
dilsel unsurların öne çıkarılmış hâli diyebiliriz. (Bazı araştırmacılar, bilişsel
dengesizliğin (Piaget) sosyal etkileşimde, dil kullanılırken (Vygotsky) ortaya
çıktığını öne sürerek Piaget ile Vygotsky arasında bir köprü kurmuşlardır.)
Vygotsky öğrenmeyi, Yakınsal
Gelişim Alanı (Zone of Proximal Development) ile açıklamaya çalışır.
Vygotsky’ye göre gelişim, potansiyel olarak sonu olmayan bir silindire benzer.
Bu silindirin tabanındaki alan, kişinin yardım almadan çözebileceği
problemleri, tavanındaki alan ise yardım alsa bile çözemeyeceği problemleri
içerir. Aradaki bölümde ise yardım alarak çözebileceği problemler yer alır. Bu
alanların büyüklüğü, zamanla değişebilir.
Öğrenci önce yardım
almadan çözebileceği problemlerle başlar, bu bölümdeki görevleri kolaylıkla
yerine getirir ve bu bölümde öğrenme meydana gelmez. Daha sonra, yardım almadan
çözemeyeceği problemler için sosyal çevredeki insanlardan; yani ailesinden, kendisinden
daha fazla bilen arkadaşlarından, eğiticilerinden rehberlik yardımı alır ve bir
süre sonra bu problemleri yardım almadan çözebilir hâle gelir. Böylelikle
yakınsal gelişim alanını daha üst konumlara doğru genişletir.
Özetle Vygotsky, kişinin,
dil ve deneyimleri yoluyla sosyal çevresiyle etkileşerek öğrendiğini söyler.
Ona göre sosyal çevre önemlidir ve bilişsel gelişimin sınırı yoktur.
Yapılandırmacılığın Uygulanması
Buraya kadar
bahsettiğimiz üzere yapılandırmacı öğrenme; öğrencinin pasif bir şekilde
verileni kabullenmeyip aktif bir şekilde içinde olduğu, anlamı kendi zihninde
yapılandırdığı, bağlamın ve önceden sahip olduğumuz bilgi ve inançların
öğrenmede ekili olduğu, anlam yapılandırma sürecinin varlığından dolayı zamana
ihtiyaç duyulan, öğrenmenin öğrenildiği, sosyokültürel çevrenin ve dilin önemli
olduğu bir süreçtir.
Yapılandırmacılığın
uygulanmasını iki başlıkta ele alabiliriz: Eğitici ve Öğrenci.
Yapılandırmacı Eğitici
Yapılandırmacı Eğitici
Eğitici açık fikirlidir
ve bireysel farklılıkları dikkate alır. Öğrencileri özerkliğe ve girişkenliğe
yönlendirir. Her öğrencinin, önceden karşılaştığı bilgi ve deneyimlerden oluşan
bir zihinsel yapıyla sınıfa geldiğinin farkındadır. Bu bilgi ve deneyimleri,
öğrenmenin başlangıç noktası olarak görür. Yeni bilgileri bu eski bilgilerle
ilişkilendirmek için benzetmeler kullanır.
Eğitici, açık uçlu
sorular sorar, öğrencilerin soru sormasını da teşvik eder. Üstüne çalışılan
konunun sadece tek ve en genel yorumundan değil, o konuya getirilmiş farklı
bakış açılarından söz eder.
Eğitici, öğrencilerde bilişsel çelişkiler yaratır ve böylelikle onları, şemalarını sorgulamaya iter. Yaptığı rehberlikle de daha gelişmiş şemalar kurmalarını sağlar.
Eğitici, öğrencilerde bilişsel çelişkiler yaratır ve böylelikle onları, şemalarını sorgulamaya iter. Yaptığı rehberlikle de daha gelişmiş şemalar kurmalarını sağlar.
Eğitici, tüketilmeye
hazır bilgiyi öğrencinin önüne koymaz. Bunun yerine öğrencilere bilgiyi
şekillendirecekleri bir ortam sağlar, öğrencinin öğrenme çabasını destekler.
Öğrenciler eğiticiyle ve arkadaşlarıyla tartışarak, iş birliği yaparak kendi
kendilerine bilgiyi yapılandırırlar. Tartışma önemlidir, çünkü yapılandırmacılığa
göre öğrenme, sosyal etkileşimle olur. Ayrıca, tartışma sürecinde öğrenci,
kendisinden farklı düşünen insanların varlığını fark eder.
Eğitici, öğrenme
faaliyeti sürerken birkaç yerde, öğrenme faaliyetinin o anına kadar ne
öğrenildiğini sorar ve gerektiğinde düzeltmeler yapar.
Etkinlikleri,
öğrencilerin isteği, ihtiyacı ve ilgisine göre düzenler.
Etkinlikleri hatırlamaya değil sorun çözmeye yönelik tasarlar. Kâğıt üstünde geçerli olanı değil, gerçek hayatla ilişkili olanı öğretmeyi amaçlar. Öğrenmeyi, teorik örneklerle değil, gerçek hayattan örneklerle sağlar. Etkinliklerin, gerçek hayattaki karmaşıklığı içermesini sağlar.
Bütün öğrenme etkinliklerini bir sorunla ilişkilendirir. Bu sorunun çözüm yollarını öğrencinin önceki bilgilerini de kullanarak bulup değerlendirmesine ve en uygununu kendisi seçerek uygulamasına fırsat tanır.
Etkinlikleri hatırlamaya değil sorun çözmeye yönelik tasarlar. Kâğıt üstünde geçerli olanı değil, gerçek hayatla ilişkili olanı öğretmeyi amaçlar. Öğrenmeyi, teorik örneklerle değil, gerçek hayattan örneklerle sağlar. Etkinliklerin, gerçek hayattaki karmaşıklığı içermesini sağlar.
Bütün öğrenme etkinliklerini bir sorunla ilişkilendirir. Bu sorunun çözüm yollarını öğrencinin önceki bilgilerini de kullanarak bulup değerlendirmesine ve en uygununu kendisi seçerek uygulamasına fırsat tanır.
Uygulamaların sonucunda
çözüme ulaşılıp ulaşılamaması, eğitici için önemli değildir. Sorulan sorulara
kesin, tek ve net cevap vermesini beklemez, öğrencinin fikrini anlamaya
çalışır. Öğrencilerin ortaya koyduğu ürünü değil, ürünü oluştururken geçirdikleri
süreci değerlendirir. Yani öğrenme süreci aynı zamanda değerlendirme sürecinin
kendisidir.
Eğitici, bir kavramı
anlatmak yerine, öğrencileri o kavramın işlendiği ortama götürebilir ve bu
deneyim sayesinde öğrenciler o kavramla ilgili bilgilerini oluştururlar.
Örnek olay incelemesi, rol yapma (role playing), proje çalışması, grup çalışması, başkalarına öğretme ya da öğrendiklerini yazıya dökme etkinlikleriyle öğrencilerin sahip oldukları bilgilerin farkına varmasını sağlamaya çalışır.
Örnek olay incelemesi, rol yapma (role playing), proje çalışması, grup çalışması, başkalarına öğretme ya da öğrendiklerini yazıya dökme etkinlikleriyle öğrencilerin sahip oldukları bilgilerin farkına varmasını sağlamaya çalışır.
Yapılandırmacılıkta Öğrenci
Öğrenme işi, eğiticinin
değil, öğrencinin işidir. Eğitici, paketlenmiş ve tüketilmeye hazır bilgiyi öğrecinin
önüne koymadığı için öğrenci, eğiticinin rehberliğinde kendine has paketleme
yöntemiyle kendi bilgisini oluşturur. Çünkü öznel anlamı sadece öğrecinin
kendisi yaratabilir.
Yapılandırmacılığıa göre bu, bizim böyle olmasını
istediğimiz için uydurduğumuz bir kural değildir; öğrenmenin doğası budur ve
biz bu doğaya uygun hareket ederek başarılı olabiliriz.
Öğrenci sorgulayıcıdır,
önüne çıkan her kolay çözümün tabiri caizse üzerine atlamaz. Bir kaynakta
sunulan bilginin doğruluğunu sorgular. O konuya farklı yaklaşımların mevcut
olup olmadığını, eğer varsa bu yaklaşımlardan hangisini hangi kıstaslarla
seçerse en doğrusunu yapmış olacağını düşünür.
Öğrenci, meraklıdır ve merakını tatmin için kendisine tanınan esnekliği sonuna kadar kullanır.
Öğrenmek
istediği konuların, ilgisini çeken, kendisinde merak uyandıran problemlerin
üzerine ısrarla gider. Bu, sunî bir çaba değildir; öğrenme isteğini tatmin için
içsel motivasyonu kullanmaktır.
Öğrenci, belli bir bilgiyi kullanarak sorunu çözmek ile kendisini o sorunun çözümüne ulaştıracak stratejinin ne olduğunu fark etmenin ayrı şeyler olduğunu bilmelidir. Bir faaliyet sırasında sık sık “şu an ne yapıyorum, neden yapıyorum” sorularını kendisine sorar.
Öğrenci, sadece kendi
başına öğrenebilmekle yetinmez; arkadaşlarıyla tartışarak, onlarla iş birliği
yaparak da öğrenir. Bunun için, kendini ifade etme konusunda iyi olmalıdır.
Öğrenci, sadece
textbook’ları kaynak olarak almaz, birincil derecedeki kaynakları kullanır ve
farklı bakış açılarını tahlil eder. Kaynakları bulmak (eğiticinin
rehberliğinde) öğrencinin işidir.
Öğrenci, öğrenmenin
hiçbir zaman bitmediğini, her zaman değişen ve dönüşen bir süreç olduğunu
bilir.
Yapılandırmacılığı Uygulama Örnekleri
Yapılandırmacılığı Uygulama Örnekleri
- Çok imkânınız var, Dr.
House’u getirttiniz ve kendiniz için özel öğretmenlik yaptırıyorsunuz. Birebir
diyalogunuz oluyor ve sizin düşünce süreçlerinizi Dr. House inceliyor, size
geribildirim veriyor. Bu geribildirimlerle siz, düşüncenizi
yapılandırıyorsunuz.
- Tıp öğrencisi olan
arkadaşlarınız var ve onlarla diyaloga girerek düşüncenizi yapılandırıyorsunuz.
Bu, PDÖ, grup çalışması, grup projesi, oyunlaştırma gibi çok çeşitli
yöntemlerle olabilir.
- Beyin cerrahisine özel
bir ilginiz var diyelim, ki kişisel ilgiler öğrenme için büyük bir motivasyon
kaynağıdır, kendinizi boş zamanınızda beyin cerrahisi bölümünde buluyorsunuz ve
orada ilginizi çeken her ne varsa ona yöneliyorsunuz.
- Teorik bilgiye sahip
bir intern doktorsunuz. Acil servise, orada çalışan meslektaşlarınız ile
birlikte çalışmak için gidiyorsunuz.
- Öğreticinin ve
öğrencilerin yer aldığı, her türlü paylaşımın (mesela makaleler) yapılabildiği,
öğrencilerin birbirleriyle ve öğreticiyle tartışabildiği internet ortamlarını
kullanıyorsunuz.
- Amfideki derslere
katılıyorsunuz. Eğitimci, gerçek hayattan örnekler kullanıyor ve sizi
sorgulamaya itiyor.
- Belli bir konuda
araştırma yaptıktan sonra o konu hakkında yazı yazıyorsunuz, sunum
hazırlıyorsunuz.
Yapılandırmacılığa Getirilen Bazı Eleştiriler
1. Yapılandırmacılık
elitisttir. Maddi imkanları fazla, aileleri ilgili, öğretmenleri üst düzey olan
ayrıcalıklı öğrencilerde işe yarar. Sosyoekonomik seviyesi düşük bir çevrede ve
ailede yaşamak zorunda olan öğrencilere, geleneksel eğitim daha fazla katkı sağlamaktadır.
2. Yapılandırmacılıkta
grup çalışması teşvik edilir ama grupça çalışmada çoğunluğu oluşturan bir alt
grubun, diğer üyelere baskısı ve fikirlerini bu güce dayanarak kabul ettirmesi
görülebilir. Ya da baskın kişiliğe sahip bir birey, gruba hâkim olabilir. Bu da
büyük sorunlara yol açar.
3. Yapılandırmacılığın
işe yararlığını gösteren az kanıt vardır. Amerika hükümetinin desteğiyle
gerçekleştirilen, geniş katılımlı ve yaklaşık 10 yıl süren “Follow Through”
projesinde, yapılandırmacı sınıflardaki öğrenciler, geleneksel sınıflardaki
öğrencilerden geri kalmıştır.
4. Yapılandırmacılık;
öğrencileri, tekerleği yeniden icat etmek zorunda bırakır ve böyle yaparak
işleri zorlaştırmaktadır.
Bu eleştirilere karşı
savunmalar da gelmiştir. Yapılandırmacılar, öğrenciyi tekerleği yeniden icat
etmek zorunda bırakmadıklarını söylerler. İstediklerinin, öğrencinin iç
merakını tetikleyerek bir şeylerin nasıl çalıştığını öğrenmesi olarak sunarlar;
böyle yaparak tekerleğin nasıl döndüğünü, işlevinin ne olduğunu anlamasını
sağladıklarını, sonra bunu gerçek hayata uygulamak için hipotezler
geliştirmesini, geliştirdiği hipotezleri test etmesini, elde ettiği bulguları
değerlendirmesini amaçladıklarını söylerler.
Uzun soluklu ve çok
sayıda öğrencinin katıldığı “Follow Through” projesindeki çıktıların
yapılandırmacılığın aleyhine olduğu iddiasına karşı yapılandırmacılar, eğitim
paradigmalarının işe yararlık değerlendirmelerinin doğru yapılmadığını söylerler.
Yapılandırmacılık karşıtları ise yapılandırmacıların test ve benzeri çıktıların
değerlendirme unsuru olarak ele alınmaması gerektiği savunmasını, “öğrencilerin
gelişimi hakkında hesap verebilirlikten kaçma” olarak yorumlarlar.
Sonuç
Yapılandırmacılık,
öğrenmede eğiticiden çok öğrencinin önem arz ettiğini kabul eden ve sonuçtan
çok sürece odaklanan bir görüştür. Jean Piaget ve Lev Vygotsky,
yapılandırmacılıkta önde gelen iki isimdir. Yapılandırmacı ortamda eğitim gören
öğrencilerin sonuçta öğrenmeyi öğrendiğine, kendine güveninin arttığına,
sorumluluk almaya yatkın olduğuna, belirsizliklerden kaçmama becerisi
kazandığına inanılır ve farklı görüşlerin varlığını fark ederek daha geniş bir
zihin dünyasına sahip olduğu düşünülür. Yapılandırmacılık, içerisinde, eğitim
ortamlarına uygulanma açısından bazı zorluklar barındırsa insanlığın zihinsel
dönüşümünün ortaya çıkardığı, “büyük düşünen” ve umut verici bir adım
olduğundan, üzerinde düşünülmeye layıktır.
Kaynaklar
[Aşağıda belirtilen internet kaynaklarına son erişim tarihi 1 Kasım 2017'dir]
- Eğitim Psikolojisi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları
- Sosyolojiye Giriş, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları
- Öğrenme ve Öğretme, Yüksel Özden, Pegem Akademi
- Öğrenme ve Öğretme, ed: Zeki Kaya, Pegem Akademi
- https://en.wikipedia.org/wiki/Follow_Through_(project)
- https://en.wikipedia.org/wiki/Jean_Piaget
- https://en.wikipedia.org/wiki/Lev_Vygotsky
- https://en.wikipedia.org/wiki/Constructivist_teaching_methods
- https://cft.vanderbilt.edu/guides-sub-pages/blooms-taxonomy/
- Internet Encyclopedia of Philosophy, Giambattista Vico maddesi. http://www.iep.utm.edu/vico/
- Internet Encyclopedia of Philosophy, John Dewey maddesi. http://www.iep.utm.edu/dewey/
- Constructivism in Practical and Historical Context, Brent G Wilson, University of Colorado. - https://www.researchgate.net/publication/265267050
- Cambridge Institute for Continuing Education for the Postgraduate Certificate in Teaching and Learning in Higher Education, Constructivist Perspectives on Learning, Keith Taber. https://www.youtube.com/watch?v=50lVLYAXzYE
- Biola University, Communication Theory (COMM 254), Dr. Tim Muehlhoff. Lecture #4: Constructivism, September 23, 2010. https://www.youtube.com/watch?v=Ve1HdJQR8W8
- Glasersfeld E. von (1995) A constructivist approach to teaching. In: Steffe L. P. & Gale J. (eds.) Constructivism in education. Erlbaum, Hillsdale: 3–15. http://www.vonglasersfeld.com/172
- Embracing the Need to 'Learn and Relearn', John Hennessy. https://alumni.stanford.edu/get/page/magazine/article/?article_id=38371
- İnsanın Anlam Arayışı, Viktor E. Frankl, Okuyan Us Yayınları.
* When we are no longer able to change a situation, we are challenged to change ourselves.
- Eğitim Psikolojisi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları
- Sosyolojiye Giriş, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları
- Öğrenme ve Öğretme, Yüksel Özden, Pegem Akademi
- Öğrenme ve Öğretme, ed: Zeki Kaya, Pegem Akademi
- https://en.wikipedia.org/wiki/Follow_Through_(project)
- https://en.wikipedia.org/wiki/Jean_Piaget
- https://en.wikipedia.org/wiki/Lev_Vygotsky
- https://en.wikipedia.org/wiki/Constructivist_teaching_methods
- https://cft.vanderbilt.edu/guides-sub-pages/blooms-taxonomy/
- Internet Encyclopedia of Philosophy, Giambattista Vico maddesi. http://www.iep.utm.edu/vico/
- Internet Encyclopedia of Philosophy, John Dewey maddesi. http://www.iep.utm.edu/dewey/
- Constructivism in Practical and Historical Context, Brent G Wilson, University of Colorado. - https://www.researchgate.net/publication/265267050
- Cambridge Institute for Continuing Education for the Postgraduate Certificate in Teaching and Learning in Higher Education, Constructivist Perspectives on Learning, Keith Taber. https://www.youtube.com/watch?v=50lVLYAXzYE
- Biola University, Communication Theory (COMM 254), Dr. Tim Muehlhoff. Lecture #4: Constructivism, September 23, 2010. https://www.youtube.com/watch?v=Ve1HdJQR8W8
- Glasersfeld E. von (1995) A constructivist approach to teaching. In: Steffe L. P. & Gale J. (eds.) Constructivism in education. Erlbaum, Hillsdale: 3–15. http://www.vonglasersfeld.com/172
- Embracing the Need to 'Learn and Relearn', John Hennessy. https://alumni.stanford.edu/get/page/magazine/article/?article_id=38371
- İnsanın Anlam Arayışı, Viktor E. Frankl, Okuyan Us Yayınları.
* When we are no longer able to change a situation, we are challenged to change ourselves.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder