5 Kasım 2017 Pazar

Bilişsel (Cognitive) Kuramlar

“Öğrenme”nin nasıl gerçekleştiği ile ilgili olarak, tarih boyunca birçok kuram ortaya konulmuştur. Bu kuramlar, sahip oldukları özellikler bakımından sınıflara ayrılmıştır. Bu sınıflar kaba bir biçimde Davranışçı, Bilişselci ve Yapılandırmacı kuramlar olarak sayılabilir. Ancak bu sınıfların sınırının nerede başlayıp nerede bittiği, hangi kuramların hangi çatının altında yer alması gerektiği çok net değildir.

Mesela bilişselci paradigma, yapılandırmacı paradigmayla benzeşir çünkü öğrenmede her ikisinde de eğitici değil, öğrenci etkindir; anlamın oluşması, öğrenciden bağımsız olmaz. Bunun yanında bilişselci paradigma, davranışçı paradigmadan apayrı ve onu yanlışlayan bir bakış açısı değildir. bilişselci paradigma, davranışçı öğrenim sürecinde bilişsel ögelerin de var olduğunu öne sürmektedir. Bunun gibi benzerlikler, paradigmaların birbirinden keskin çizgilerle ayrılmasına engel olmaktadır.

Bilişsel kuramcılar çok geniş bir alanda çalışmıştır. Kimi kuramcılar bilginin işlenme sürecine odaklanmış, kimi zihinsel modellere, kimiyse bilişsel gelişim üzerine çalışmıştır. Bu kuramcılar, belirli metodolojik kurallar bütününe de bağlı kalmamıştır. Bu sebeplerden dolayı, bilişsel paradigmaya “sadece şudur” dememiz zordur. Ancak bilişselci paradigmanın belli başlı, temel özellikleri de yok değildir.

Bu yazımda önce bilişselci paradigmanın tarihsel gelişimiyle beraber bilişselci kuramlardan kısa kısa bahsedeceğim. Sonra bu paradigmanın temel özelliklerini ve diğer paradigmalardan ayrıldığı noktaları ifade etmeye çalışacağım. Ama unutulmamalıdır ki, aşağıda bahsedeceğim bilişsel kuramlardan çok daha fazla bilişsel kuram mevcuttur. Bilişsel paradigma, burada bahsedilenlerden ibaret değildir. Mesela yapılandırmacılık yazımda bahsettiğim Jean Piaget’nin “Bilişsel Yapılandırmacılık” kuramı, Yapılandırmacılık yazısında yer aldığı gibi bu yazıda da yer alabilecek niteliktedir.

Bilişselci paradigmanın izlerine MÖ. 400’lü yıllarda yaşamış olan Platon’un idealizminde rastlamaktayız. Platon, maddenin düşünceden bağımsız olarak var olduğunu iddia eden natüralizmin, realizmin ve materyalizmin zıttını savunur; Platon’a göre gerçeklik, düşünceden oluşur. Modern felsefenin kurucusu olarak adlandırılan ve o meşhur “düşünüyorum, öyleyse varım” sözünü söyleyen rasyonalist felsefeci Descartes ise Platon’dan aldığı mirastan yola çıkmış ve düşüncenin bilgiye ulaşmadaki öneminden bahsetmiştir.

Psikolojideki kökenlerine gelecek olursak, öncelikle, bilişselci değil de yapısalcı bir psikolog olan ve içgözlem tekniğini kullanan Wilhelm Wundt’tan söz etmemiz gerekir. Deneysel psikolojinin kurucusu olan Wundt, bilişsel yapıları ilk çalışan kişidir ve bu çalışmalarıyla bilişsel araştırmalar için bir temel oluşturmuştur. Yapısalcı anlayış, bu anlayışı reddeden William James ve John Dewey’in adımlarıyla bilişselci anlayışın doğması için gerekli zemini oluşturmuştur. Evrim teorisinin ortaya çıkışıyla Dewey’in zihin beden etkileşimi yani bilinç ile davranışın ilişkisi üzerine kafa yorması ve bunun sonucunda ortaya koyduğu işlevselcilik, bilişselci kuramların ana odaklarından biri olan “zihnin işleyişi” konusunda yol alınması için bir öncül olmuştur.

Watson tarafından 20. yüzyılın başlarında şekillendirilen davranışçılık, öğrenmeyi, “uyaran” ve “tepki” gibi parçalara indirgeyerek açıklamaya çalışmıştır. Aynı zaman diliminde Kurt Koffka, Max Wertheimer ve Wolfgang Köhler, Almanya’da “Gestalt Kuramı”nı ortaya atarak, bütünün, parçaların toplamından ibaret olarak görülemeyeceğini ve bu yüzden parçalara indirgeyerek bütünün anlaşılamayacağını söylemiştir. Gestalt kuramına göre, mesela bir portreye bakarken teker teker dudak, kaş, göz gibi parçaları değil, portreyi bir bütün olarak algılarız. Bu kurama göre birey, bütünü; anlamlı, örgütlenmiş bir bütün halinde algılar. Dolayısıyla davranışçılığın parçalara odaklanması, bizi yetersiz sonuçlara götürür. Bu aşamada bizim için önemli olan, Gestalt kuramının, “uyaranları, bireyin kendi zihninde örgütlemesi ve uyaranlardan yola çıkarak anlamı bireyin kendisinin oluşturması” düşüncesine kapı aralamasıdır. Yani davranışçılıkta uyaranın kendisi ve dolayısıyla bu uyaranı veren (eğitici) önemliyken, burada uyaranı alan (öğrenci) önem kazanmaya başlamıştır.

1930’lu yıllarda ise Edward Tolman, bir bakıma, davranışçılıkla Gestalt kuramını birleştirmiş ve “Amaçsal Davranışçılık”ı ortaya atmıştır. Tolman’a göre öğrenme, basit mekanik şartlanma süreçleriyle değil, karmaşık zihinsel süreçlerle oluşur. Dolayısıyla Tolman, Watson gibi basit tepkiye odaklanmaz; Gestalt kuramından hareketle bütüne bakar ve bireyin davranışlarının amaca yönelik olduğunu söyler. Öğrenme; yaşanan tecrübenin, kişinin amacını tatmin ettiği ölçüde gerçekleşir.

Tolman’la yaklaşık aynı zaman diliminde Kurt Lewin, öğrenmede bireyin motivasyonunun, psikolojik durumunun önemine dikkat çekmiştir. Lewin’e göre öğrenme ancak, birey öğrenmek isterse meydana gelebilir.

Yine Tolman ve Lewin’e yakın zaman diliminde Frederic Bartlett, kişinin sahip olduğu şemaların (ön bilgi ve kabullerin) öğrenmedeki önemine dikkat çekmiştir. Bireyin zihni, boşlukları, önceki bilgilerine göre kendisi doldurur ve algıladığı şey, bireyin sahip olduğu özelliklere bağlıdır. Soldaki resimde eksikli dairelerden zihnimizle oluşturduğumuz üçgeni görmemiz, zihnimizin o boşluğu kendisinin anlamlandırarak doldurduğuna örnektir. Bunun gibi, sağdaki resme bakan bir Kızılderili, resimde ilk etapta bir Kızılderili kafası görecekken bir eskimo aynı resme baktığında, önce arkası dönük bir eskimo görecektir. Bu durum, algılananın bireyin özelliklerinden bağımsız olmadığını gösterir.

Bir başka isim, Jean Piaget’nin, şemalardan hareketle ortaya koyduğu özümleme ve uyum kavramları da, bireyin kendi başına bilgiyi değerlendirmesi ve bu bilgiyi zihnindeki şemaya uydurmaya çalışması ya da var olan o şemasına uymayan bilgiden dolayı şemayı atıp yeni bilgiyle uyumlu yeni bir şema edinmesini ifade eder.

Bilişselci paradigmanın oluşmasını sağlayan daha birçok isimden bahsedilebilir ancak bu kadarı, şu öze dikkat çekmek için yeterlidir: Yukarıda bahsettiğim bütün yaklaşımlar, öğrenmede, öğrenecek bireyi eğiticiden daha önemli görmüşlerdir. Öğrenciyi pasif bir konumdan aktif bir alana taşımışlardır. Gestalt kuramına göre bireyin parçaları tek tek değil de bütünü algıladığı vurgusuna, Tolman’ın bireyin amacının öğrenmede önemli olduğu savına, Lewin’in öğrenmede bireyin motivasyonunun etkili olduğu düşüncesine, Bartlett’ın öğrenmede bireyin öğrenme öncesi sahip olduğu özelliklerin ve bilgilerin önemine dikkat çekmesine, Piaget’nin bilgiyi bireyin kendisinin düzenlediği iddiasına eğer dikkatle bakarsanız, hiçbirinde öğrenmede eğiticinin aldığı rolden bahsedilmediğini, öğrenenin önemli olduğunu fark edersiniz.

Bütün bu yaklaşımların oluşturduğu bilişselci paradigma, öğrenmede eğiticinin önemini kaybetmesine, öğrencinin ön plana çıkmasına neden olmuştur.

Öğrencinin değil, eğiticinin öğrenmede daha önemli rol oynadığı davranışçı eğitim anlayışını bilişselci eğitim anlayışıyla karşılaştıracak olursak; davranışçı eğitim anlayışında eğitici öğrenmede önemli bir rol oynar; doğru bilgileri biliyordur ve bunları öğrencinin kafasına sokmaya çalışır. İyi eğitici, iyi öğretendir; öğrenci ise pasif bir alıcıdır, verileni alır. Bilişselci anlayışta ise öğrencinin bizzat kendisi anlamı oluşturur, bu yüzden öğrenci pasif değil aktiftir. Eğiticinin öğrenmedeki rolü, öğrenciye rehberlik etmektir.

Davranışçı paradigmayla bilişselci paradigmanın farkını daha iyi anlamak için Davranışçılık ve Yapılandırmacılık yazılarını okumanız tavsiye olunur.

Bilişsel paradigma çatısının altında zikredilmesi gereken çok sayıda kuram vardır. Bunları bir yazıya sığdırmaktansa her birini ayrı ayrı yazılarla daha ayrıntılı şekilde ortaya koymak daha faydalı olacaktır. Bu bağlamda; Gestalt Kuramı, Bilgiyi İşleme Kuramı, Tolman’ın Gizil Öğrenme ve Amaçsal Davranışçı Kuramları müstakil birer yazı olarak yazılıp bu blogda yayınlandığında, buraya bağlantı olarak eklenecektir.

Kaynaklar

- Grider, C. (1993). Foundations of cognitive theory: A concise review. http://files.eric.ed.gov/fulltext/ED372324.pdf
- Plato http://www.iep.utm.edu/plato/
- René Descartes http://www.iep.utm.edu/descarte/
- Continental Rationalism http://www.iep.utm.edu/cont-rat/
- Brain fills gaps to produce a likely Picture. https://www.sciencedaily.com/releases/2014/06/140627094551.htm
- Öğrenme ve Öğretme, Yüksel Özden, Pegem Akademi
- Öğrenme ve Öğretme, ed: Zeki Kaya, Pegem Akademi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder