“Öğrenme”nin nasıl
gerçekleştiği ile ilgili olarak, tarih boyunca birçok kuram ortaya konulmuştur.
Bu kuramlar, sahip oldukları özellikler bakımından sınıflara ayrılmıştır. Bu
sınıflar kaba bir biçimde Davranışçı, Bilişselci ve Yapılandırmacı kuramlar
olarak sayılabilir. Ancak bu sınıfların sınırının nerede başlayıp nerede
bittiği, hangi kuramların hangi çatının altında yer alması gerektiği çok net
değildir.
Mesela bilişselci
paradigma, yapılandırmacı paradigmayla benzeşir çünkü öğrenmede her ikisinde de
eğitici değil, öğrenci etkindir; anlamın oluşması, öğrenciden bağımsız olmaz.
Bunun yanında bilişselci paradigma, davranışçı paradigmadan apayrı ve onu
yanlışlayan bir bakış açısı değildir. bilişselci paradigma, davranışçı öğrenim
sürecinde bilişsel ögelerin de var olduğunu öne sürmektedir. Bunun gibi
benzerlikler, paradigmaların birbirinden keskin çizgilerle ayrılmasına engel
olmaktadır.
Bilişsel kuramcılar çok
geniş bir alanda çalışmıştır. Kimi kuramcılar bilginin işlenme sürecine
odaklanmış, kimi zihinsel modellere, kimiyse bilişsel gelişim üzerine çalışmıştır.
Bu kuramcılar, belirli metodolojik kurallar bütününe de bağlı kalmamıştır. Bu
sebeplerden dolayı, bilişsel paradigmaya “sadece şudur” dememiz zordur. Ancak
bilişselci paradigmanın belli başlı, temel özellikleri de yok değildir.
Bu yazımda önce bilişselci
paradigmanın tarihsel gelişimiyle beraber bilişselci kuramlardan kısa kısa
bahsedeceğim. Sonra bu paradigmanın temel özelliklerini ve diğer
paradigmalardan ayrıldığı noktaları ifade etmeye çalışacağım. Ama
unutulmamalıdır ki, aşağıda bahsedeceğim bilişsel kuramlardan çok daha fazla
bilişsel kuram mevcuttur. Bilişsel paradigma, burada bahsedilenlerden ibaret
değildir. Mesela yapılandırmacılık yazımda bahsettiğim Jean Piaget’nin
“Bilişsel Yapılandırmacılık” kuramı, Yapılandırmacılık yazısında yer aldığı
gibi bu yazıda da yer alabilecek niteliktedir.
Bilişselci paradigmanın
izlerine MÖ. 400’lü yıllarda yaşamış olan Platon’un idealizminde
rastlamaktayız. Platon, maddenin düşünceden bağımsız olarak var olduğunu iddia
eden natüralizmin, realizmin ve materyalizmin zıttını savunur; Platon’a göre
gerçeklik, düşünceden oluşur. Modern felsefenin kurucusu olarak adlandırılan ve
o meşhur “düşünüyorum, öyleyse varım” sözünü söyleyen rasyonalist felsefeci Descartes
ise Platon’dan aldığı mirastan yola çıkmış ve düşüncenin bilgiye ulaşmadaki
öneminden bahsetmiştir.
Psikolojideki kökenlerine
gelecek olursak, öncelikle, bilişselci değil de yapısalcı bir psikolog olan ve
içgözlem tekniğini kullanan Wilhelm Wundt’tan söz etmemiz gerekir. Deneysel
psikolojinin kurucusu olan Wundt, bilişsel yapıları ilk çalışan kişidir ve bu
çalışmalarıyla bilişsel araştırmalar için bir temel oluşturmuştur. Yapısalcı
anlayış, bu anlayışı reddeden William James ve John Dewey’in adımlarıyla
bilişselci anlayışın doğması için gerekli zemini oluşturmuştur. Evrim
teorisinin ortaya çıkışıyla Dewey’in zihin beden etkileşimi yani bilinç ile
davranışın ilişkisi üzerine kafa yorması ve bunun sonucunda ortaya koyduğu
işlevselcilik, bilişselci kuramların ana odaklarından biri olan “zihnin
işleyişi” konusunda yol alınması için bir öncül olmuştur.
Watson tarafından 20.
yüzyılın başlarında şekillendirilen davranışçılık, öğrenmeyi, “uyaran” ve “tepki”
gibi parçalara indirgeyerek açıklamaya çalışmıştır. Aynı zaman diliminde Kurt
Koffka, Max Wertheimer ve Wolfgang Köhler, Almanya’da “Gestalt Kuramı”nı ortaya
atarak, bütünün, parçaların toplamından ibaret olarak görülemeyeceğini ve bu
yüzden parçalara indirgeyerek bütünün anlaşılamayacağını söylemiştir. Gestalt kuramına göre, mesela
bir portreye bakarken teker teker dudak, kaş, göz gibi parçaları değil,
portreyi bir bütün olarak algılarız. Bu kurama göre birey, bütünü; anlamlı,
örgütlenmiş bir bütün halinde algılar. Dolayısıyla davranışçılığın parçalara
odaklanması, bizi yetersiz sonuçlara götürür. Bu aşamada bizim için önemli olan,
Gestalt kuramının, “uyaranları, bireyin kendi zihninde örgütlemesi ve uyaranlardan
yola çıkarak anlamı bireyin kendisinin oluşturması” düşüncesine kapı aralamasıdır.
Yani davranışçılıkta uyaranın kendisi ve dolayısıyla bu uyaranı veren (eğitici)
önemliyken, burada uyaranı alan (öğrenci) önem kazanmaya başlamıştır.
1930’lu yıllarda ise
Edward Tolman, bir bakıma, davranışçılıkla Gestalt kuramını birleştirmiş ve
“Amaçsal Davranışçılık”ı ortaya atmıştır. Tolman’a göre öğrenme, basit mekanik
şartlanma süreçleriyle değil, karmaşık zihinsel süreçlerle oluşur. Dolayısıyla
Tolman, Watson gibi basit tepkiye odaklanmaz; Gestalt kuramından hareketle bütüne
bakar ve bireyin davranışlarının amaca yönelik olduğunu söyler. Öğrenme;
yaşanan tecrübenin, kişinin amacını tatmin ettiği ölçüde gerçekleşir.
Tolman’la yaklaşık aynı
zaman diliminde Kurt Lewin, öğrenmede bireyin motivasyonunun, psikolojik
durumunun önemine dikkat çekmiştir. Lewin’e göre öğrenme ancak, birey öğrenmek
isterse meydana gelebilir.
Yine Tolman ve Lewin’e
yakın zaman diliminde Frederic Bartlett, kişinin sahip olduğu şemaların (ön
bilgi ve kabullerin) öğrenmedeki önemine dikkat çekmiştir. Bireyin zihni,
boşlukları, önceki bilgilerine göre kendisi doldurur ve algıladığı şey, bireyin
sahip olduğu özelliklere bağlıdır. Soldaki resimde eksikli dairelerden zihnimizle
oluşturduğumuz üçgeni görmemiz, zihnimizin o boşluğu kendisinin anlamlandırarak
doldurduğuna örnektir. Bunun gibi, sağdaki resme bakan bir Kızılderili, resimde ilk etapta bir Kızılderili kafası görecekken bir eskimo aynı resme baktığında, önce arkası dönük bir eskimo görecektir. Bu
durum, algılananın bireyin özelliklerinden bağımsız olmadığını gösterir.
Bir başka isim, Jean
Piaget’nin, şemalardan hareketle ortaya koyduğu özümleme ve uyum kavramları da,
bireyin kendi başına bilgiyi değerlendirmesi ve bu bilgiyi zihnindeki şemaya
uydurmaya çalışması ya da var olan o şemasına uymayan bilgiden dolayı şemayı
atıp yeni bilgiyle uyumlu yeni bir şema edinmesini ifade eder.
Bilişselci paradigmanın
oluşmasını sağlayan daha birçok isimden bahsedilebilir ancak bu kadarı, şu öze
dikkat çekmek için yeterlidir: Yukarıda bahsettiğim bütün yaklaşımlar,
öğrenmede, öğrenecek bireyi eğiticiden daha önemli görmüşlerdir. Öğrenciyi
pasif bir konumdan aktif bir alana taşımışlardır. Gestalt kuramına göre bireyin
parçaları tek tek değil de bütünü algıladığı vurgusuna, Tolman’ın bireyin
amacının öğrenmede önemli olduğu savına, Lewin’in öğrenmede bireyin
motivasyonunun etkili olduğu düşüncesine, Bartlett’ın öğrenmede bireyin öğrenme
öncesi sahip olduğu özelliklerin ve bilgilerin önemine dikkat çekmesine,
Piaget’nin bilgiyi bireyin kendisinin düzenlediği iddiasına eğer dikkatle
bakarsanız, hiçbirinde öğrenmede eğiticinin aldığı rolden bahsedilmediğini,
öğrenenin önemli olduğunu fark edersiniz.
Bütün bu yaklaşımların
oluşturduğu bilişselci paradigma, öğrenmede eğiticinin önemini kaybetmesine,
öğrencinin ön plana çıkmasına neden olmuştur.
Öğrencinin değil,
eğiticinin öğrenmede daha önemli rol oynadığı davranışçı eğitim anlayışını
bilişselci eğitim anlayışıyla karşılaştıracak olursak; davranışçı eğitim
anlayışında eğitici öğrenmede önemli bir rol oynar; doğru bilgileri biliyordur
ve bunları öğrencinin kafasına sokmaya çalışır. İyi eğitici, iyi öğretendir;
öğrenci ise pasif bir alıcıdır, verileni alır. Bilişselci anlayışta ise öğrencinin
bizzat kendisi anlamı oluşturur, bu yüzden öğrenci pasif değil aktiftir.
Eğiticinin öğrenmedeki rolü, öğrenciye rehberlik etmektir.
Davranışçı paradigmayla
bilişselci paradigmanın farkını daha iyi anlamak için Davranışçılık ve
Yapılandırmacılık yazılarını okumanız tavsiye olunur.
Bilişsel paradigma
çatısının altında zikredilmesi gereken çok sayıda kuram vardır. Bunları bir
yazıya sığdırmaktansa her birini ayrı ayrı yazılarla daha ayrıntılı şekilde
ortaya koymak daha faydalı olacaktır. Bu bağlamda; Gestalt Kuramı, Bilgiyi
İşleme Kuramı, Tolman’ın Gizil Öğrenme ve Amaçsal Davranışçı Kuramları müstakil
birer yazı olarak yazılıp bu blogda yayınlandığında, buraya bağlantı olarak
eklenecektir.
Kaynaklar
- Grider, C. (1993).
Foundations of cognitive theory: A concise review. http://files.eric.ed.gov/fulltext/ED372324.pdf
- Plato http://www.iep.utm.edu/plato/
- René Descartes http://www.iep.utm.edu/descarte/
- Continental Rationalism http://www.iep.utm.edu/cont-rat/
- Brain fills gaps to produce a likely Picture. https://www.sciencedaily.com/releases/2014/06/140627094551.htm
- Öğrenme ve Öğretme, Yüksel Özden, Pegem Akademi
- Öğrenme ve Öğretme, ed: Zeki Kaya, Pegem Akademi
- Plato http://www.iep.utm.edu/plato/
- René Descartes http://www.iep.utm.edu/descarte/
- Continental Rationalism http://www.iep.utm.edu/cont-rat/
- Brain fills gaps to produce a likely Picture. https://www.sciencedaily.com/releases/2014/06/140627094551.htm
- Öğrenme ve Öğretme, Yüksel Özden, Pegem Akademi
- Öğrenme ve Öğretme, ed: Zeki Kaya, Pegem Akademi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder