Öğrenmenin başarılı bir
şekilde meydana gelmesi, çok sayıda faktöre bağlıdır. Bu faktörler; bilişsel,
duyuşsal (motivasyon ve duygu), sosyal (başkalarıyla etkileşim), çevresel
(bulunulan ortam), meta-bilişsel (düşünme üzerine düşünme) gibi başlıkların
altında sıralanabilir. Öğrenme süreci bu denli karmaşık olunca, öğrenmeyi
açıklamak için oluşturulmuş kuramlar da yer yer birbirleriyle çakışır. Bu
durum, körlerin fil tarifini hatırlatır. Fili; bacağına dokunan “sütun gibi”,
hortumunu tutan “boru gibi”, kulaklarına dokunan “yelpaze gibi” olarak
tanımlar. Buna benzer şekilde, öğrenme kuramları da öğrenmeyi kendi incelediği
ve derinleştiği tarafına atıfla açıklar.
Tıp Eğitiminde Kuramlar
Yazı Dizisi’nde ele alınacak ilk kuram, Bilişsel Yük Kuramı’dır (Cognitive Load
Theory).
Bilişsel Yük Kuramı
Bilişsel yük kuramı ilk
kez John Sweller tarafından 1988’de tanımlanmıştır. Kuram, bilişsel yapıyla
ilgili üç konuya dair açıklamalar yapar: bellek/memory (duyusal/sensory,
işleyen/working ve uzun süreli/long-term), öğrenme süreci ve işleyen belleğe
güçlük oluşturan bilişsel yük tipleri.
Tıp eğitimi sürecinde,
aynı anda işe koşulan bilgi, tutum ve becerilerin öğrenim yükü, sahip olduğu
karmaşıklıktan dolayı öğrenciyi zaman zaman aşabilir. Bilişsel yük kuramı, bu
karmaşanın sebep olduğu “aşma” durumunun nasıl ve neden meydana geldiğinin
anlaşılması için uygun bir çerçeve sunar.
Bilişsel yük kuramı,
1960’larda Atkinson ve Shiffrin tarafından oluşturulan bellek modeline
dayanılarak inşa edilmiştir. Bu modele göre duyusal bellek, çevreden gelen
devasa miktardaki görsel ve işitsel bilgiyi alır, fakat bilgi burada sadece 0.25-2
saniye boyunca kalır. Çok büyük bir kısmı farkında olmadan kaybolup gider.
Mesela öykü alırken dışarıdan gelen kuş sesleri işleyen belleğe genellikle
ulaşmazken, hastanın söyledikleri ulaşır. Farkındalığına erişilen bilgi, işleyen belleğe
ulaşanlardır. Ne var ki, eğer tazeleme yapılmazsa işleyen bellek de bilgiyi 30
saniye sonrasında tamamen kaybeder. Buna örnek olarak, bir telefon numarasını
ezberlemeye çalışılmasını verebiliriz.
İşleyen belleğin bu
sınırlı yapısı, tıp eğitiminde kazandırılmaya çalışılan karmaşık becerilerin
öğreniminde bazı stratejilere ihtiyacımızın olduğunu gösterir. Kuramsal olarak,
uzun süreli bellekte depolanabilecek bilgi miktarının bir sınırı yoktur ama
işleyen bellek sınırlıdır. Yapılan bazı çalışmalar, işleyen belleğin aynı anda
7 farklı bilgi kümesinden fazlasını tutamadığını ve bu bilgilerin en fazla 2
ila 4’ünü etkin bir şekilde işleyebildiğini (mesela karşılaştırabildiğini)
göstermektedir. İşleyen bellekteki bilgi, gerektiğinde yine işleyen belleğe
aktarılmak için kodlanarak uzun süreli bellekte depolanır. Geri aktarım için
belli yolakların etkinleştirilmesi gerekir.
Aynı anda 7 parça
bilgiden fazlası işleyen bellekte tutulamadığı için, bu karmaşık beceriler
öğretim sürecinde anlamlı gruplar hâlinde öğretilebilir. Öğrenci bu gruptaki
parçaları işleyip geçmiş bilgileriyle ilişkilendirerek bir şema hâline getirir.
Böylelikle, çok parçalı bilgilerin tek bir parça olarak temsil edilmesi
sağlanır. İkili kanal (dual-channel) kuramına göre, işleyen bellek görsel ve
işitsel bilgilerin her biri için ayrı ayrı kapasitelere sahiptir. Dolayısıyla
bu iki türün etkin kullanılmasıyla daha fazla bilgi işleyen bellekte
işlenebilir.
Uzun süreli bellek, bilgileri
şemalar hâlinde depolayıp gerektiğinde bu şemaları aktararak, işleyen belleğin
yükünü azaltır. Şemalar, alana özgü bilgi yapılarıdır ve bilgileri
birbirleriyle ya da kullanım şekilleriyle ilişkilendirerek düzenler. Mesela
substernal göğüs ağrısı, ağrının sol kola vurması ve ağrının eforla ortaya
çıkması, bilmeyen bir öğrenci için üç ayrı parça bilgiyi ifade ederken; anjina
şeması ile uzun süreli belleğe daha önceden kodlamış olan bir öğrenci için bu,
tek parçalık anjina şemasını ifade eder.
Bütün bu ifade edilenleri
bilgisayarın işleyiş şekline benzetebiliriz. Bilgisayarın bir kısa süreli
işleyen belleği (RAM) bir de uzun süreli depolama birimi (Harddisk) vardır.
RAM’in kapasitesi harddisk’e göre oldukça kısıtlıdır. Harddisk’te bilgilerin
klasörlerin içinde yer aldığını düşünelim. Bu klasörlere şemalar diyebiliriz.
İşleyen belleğin kapasitesi, en fazla 7 klasörü (şemayı) açmaya ve işlemeye
izin verir. Sekizinci klasör açıldığında, diğer 7 klasörden biri kapanmak
zorundadır (kısa süreli bellek kapasitesini aştığı için unutulur).
Bir alanda uzman olmak
için, herkesten daha yüksek kapasiteli bir işleyen belleğe sahip olmaya gerek
yoktur. Uzmanlık için, örüntüleri fark edebilmek ve bu örüntüleri iyi
düzenlenmiş şemalar hâlinde uzun süreli bellekte tutabilmek gereklidir. Yani
uzmanla uzman olmayan arasındaki fark, işleyen bellekte açabildiği şema
sayısında değildir; uzmanın açtığı klasörler, uzman olmayanın açtıklarına göre
içerdiği bilgi ve bu bilgilerin iyi düzenlenmesi bakımından daha niteliklidir.
Bu konuda yapılan ilginç
bir çalışma vardır. Satranç alanında uzman kişiler ve amatör satranç
oyuncularına, gerçek bir satranç oyununun herhangi bir dakikasından alınmış,
taşların tahtadaki dizilimi gösteren görüntü beş saniyeliğine gösterilmiş ve
onlardan bu dizilimin aynısını tahtada oluşturmaları istenmiştir. Uzmanların
başarısı %70’ken, amatörler %30’da kalmıştır. Ama aynı deney, gerçek oyundan
alınmamış rastgele dizilimlerle gerçekleştirildiğinde uzmanlar ve amatörler
arasında anlamlı bir başarı farkı saptanmamıştır. Buradan çıkarılabilecek
sonuç, amatörlerin de uzmanların da 7 “klasör” açabilmesine rağmen uzmanların
açtığı klasörün daha iyi düzenlenmiş bilgiler içermesinden dolayı fark
yaratabildikleridir.
Uzun süreli bellekte
depolanan şemaların düzenlenmesi, işleyen bellekte meydana gelir. Ama işleyen
belleğin sınırlı kapasitesi, bu kapasitenin etkin kullanımını gerektirir. İşleyen
belleğin kapasitesini zorlayan yükler 3 başlık altında ele alınabilir: İçsel,
dışsal ve ilişkili yükler.
İçsel (intrinsic) yük, o
an gerçekleştirilen görevin kendisiyle, görevin gerçekleştirilmesiyle oluşan
yüktür. Bir diğer ifadeyle, öğrenilen konunun kendi karmaşıklığından
kaynaklanan yüktür. İçsel yük, öğrencinin o alandaki yeterliliğine, konunun kaç
parça bilgi içerdiği ve içerdiği parçaların birbirleriyle etkileşiminin
karmaşıklık derecesine göre artıp azalır.
Öğrenci, öğrenilen
konuyla ilgili yeterliliğe sahipse, bu konunun öğrencinin işleyen belleğine
oluşturacağı yük görece düşük olacaktır. Aynı zamanda, öğrenilen konu az bilgi
parçası içeriyorsa bu da yükü azaltır. Bir diğer unsur ise bilgi parçalarının
birbirleriyle ilişkisidir. Bir bilgi, izole halde bulunuyorsa, başka bilgilerle
ilişkilendirmeyi gerektirmiyorsa, bu bilginin oluşturacağı yük de az olur. Ama
çok sayıda bilginin birbirleriyle ilişkisini anlamayı gerektiren bir konunun
yükü fazla olacaktır.
Bilgilerin birbirleriyle
ilişkisinin oluşturduğu yükü, kalbin anatomisinin ve fizyolojisinin öğrenilmesi
üzerinden açıklayabiliriz. Kalbin anatomisinin öğrenilmesi, fizyolojisinin
öğrenilmesine göre -ikisini de daha önce öğrenmemiş bir öğrenci için- daha az
yük oluşturur. Çünkü normal bir kalbin yapısı (atrium, ventrikül, septum)
birbirleriyle ilişkileri sonucunda değişen bir yapıda değildir, her zaman
sabittir. Oysa fizyolojisinde ele alınan kardiyak output, çok sayıda bilgi
parçasıyla ilişkili olarak değişen bir yapıdadır. Kardiyak output; preload,
afterload, kontraktilite, strok volüm ve atım sayısı gibi çok sayıda bileşenden
etkilenir. Anlamak için, bu bileşenlerle ilişkisi de anlaşılmalıdır.
Dolayısıyla çok sayıda bilgi parçası, birbirleriyle daha karmaşık bir
ilişkidedir ve bu da içsel yükü artırarak, işleyen belleğin sınırlı
kapasitesine daha fazla yüklenir.
Dışsal (extraneous)
yükler, gerçekleştirilecek görevden bağımsız olarak var olan yüklerdir. Buna
örnek olarak, lomber ponksiyon yaparken telefonun ısrarla çalması verilebilir.
Dışsal yüklerin öğretimsel sorunlar nedeniyle meydana gelmesi de mümkündür. Bir
slaytın tamamının yazılarla dolu olması, sözel anlatımın slayt içeriğiyle
uyuşmaması, sadece işitsel ya da sadece görsel anlatımın yapılması dışsal yükü
artıran faktörlerdir. İçsel ve dışsal yükler, birbirlerinin üzerine biner ve
toplamları işleyen belleğin kapasitesini aşarsa öğrenmede aksaklıklar oluşmaya
başlar.
İlişkili (germane) yükler
ise, öğrenme için gerçekleştirilmesi gereken zihinsel süreçlerin oluşturduğu
yükleri ifade eder. Öğrenme için harcanan yoğunlaşma çabası bu kapsama
dâhildir. İlişkili yüklerin ayrı ele alınışı, öğrenmenin kendisini görevden
ayrı tutan bir yaklaşımın ürünüdür. Bu bakımdan, ilişkili yüklerin içsel yükler
kapsamında ele alınabileceğine dair görüşlerin de mevcut olduğunu belirtmek
gerekir.
Bilişsel yükün ölçümü
çeşitli şekillerde yapılabilir. Öğrencinin harcadığı çaba ve sürecin zorluğuyla
ilgili olarak kendi kendini değerlendirmesi, bir görev gerçekleştirilirken
başka bir görev sunulup o göreve verilen tepki süresinin ölçülmesi, görev
gerçekleştirilirken yapılan hataların sayılması, kalp hızı ve derideki gerilim
gibi fizyolojik belirtilerin ölçülmesi bu amaçla kullanılan yöntemlerdir. En
yaygını, kolay olmasından ve geçerliliğinin mevcut olmasından dolayı,
öğrencinin kendi kendine yaptığı değerlendirmedir.
Bilişsel yük kuramı
hayatta gerçekleştirilen her tür beceriyle ilişkilendirilebilir. Çünkü öğrenme
sürecinde, işleyen belleğin rolüne odaklanır. İşleyen bellek sayesinde yeni
bilgiyle alakalı bilgiler etkinleştirilir, eski bilgilerle yenileri
karşılaştırılır, var olan şema yeni bilgiler ışığında düzenlenir. Oluşan
şemalar sayesinde görevler, otomatik bir şekilde yerine getirilebilir. Bisiklet
sürmek ve 2x2 işleminin sonucunu bulmak gibi görevler, bu şemaların işe
koşulmasıyla kolayca gerçekleştirilir. Bir hekimin zihnini yormaya gerek
kalmaksızın fizik muayene yapabilmesi de buna örnek olarak verilebilir. Ancak
bu noktaya gelene kadar, işleyen belleğin törpüsü, şemaları zaman içinde
şekillendirmek zorundadır.
Bilişsel yük kuramından
bahsetmişken, Daniel Kahneman’ın Sistem 1 ve Sistem 2 olarak adlandırdığı iki
düşünme biçiminden bahsetmemek olmaz.
![]() |
Mutlaka okumalısınız. |
Sistem 1; hızlı,
otomatik, esnek olmayan ve bilinçsiz bir şekilde düşünmeyi ifade eder. Bir
konuda uzman olan bir hekimin, karşısına gelen hastaya kolayca tanı koyması buna
örnektir. Bu uzman, hastaya tanı koyarken çok yüksek bir zihinsel çaba
harcamaz. Çünkü örüntüyle defalarca karşılaşmış ve artık otomatik ve hızlı bir
şekilde o tanıyı koyabilmeye başlamıştır. Yani otomatikliğini tekrarlı pratiğe
borçludur.
Sistem 2 ise yavaş,
bilinçli ve esnek bir şekilde düşünmeyi ifade etmektedir. Bir alanda uzman olan
hekimin, kendi alanıyla alakasız bir hastaya tanı koymak istediğinde Sistem
2’yi çalıştırmak zorundadır. Hızlı karar veremez, derinlemesine düşünür ve
zihinsel çaba harcar. Hekim, Sistem 1’in verdiği sonuçları sorgulamak için de
Sistem 2’yi kullanabilir. Mesela Sistem 1’i kullanarak koyduğu tanı yanlış
çıkabilir, çünkü o hasta farklı bir prezentasyonla gelmiş olabilir. Bu durumda
hekim şaşırır, Sistem 1’i kenara koyar ve daha yavaş düşünmeye başlayarak
şemasını güncellemeye çalışır.
Sistem 1-2 yaklaşımına
eleştirel yaklaşımlar da mevcuttur. Alternatif olarak “bilişsel devamlılık
kuramı” sunulmuştur. Bu kurama göre Sistem 1 ve 2 ayrı zamanlarda çalışmazlar;
bir süreklilik hâlinde çalışırlar ve iki ayrı kutbu oluştururlar. Klinik
problemlerle karşılaşılınca, akıl yürütme Sistem 1 (sezgisel) ve Sistem 2
(rasyonel) arasında bir yerde konumlanır.
Bilişsel yükleri azaltmak
için, öğretim tasarımında bazı yöntemler kullanılır. Görevin başarıyla yerine
getirildiği bir örneği göstermek, görevi basitleştirmek, görev basamaklarını
ipucu olarak kodlamak (mnemonic) bunlardan bazılarıdır. Ama bu yöntemleri kullanmadan önce öğretimin
kimler için tasarlandığına dikkat edilmelidir. Yapılan çalışmalar, bu
yöntemleri kullanmanın uzmanlar için faydalı olmadığını ve bazen daha kötü
performans sergilemelerine neden olduğunu göstermiştir. Ama yeni öğrenecek
olanlar için faydalıdır.
Bilişsel yük kuramıyla
ilgili olan birkaç öğretim tasarımı yaklaşımı/modeli vardır. Tam-görev
(whole-task) yaklaşımı bunlardan biridir. Öğrencilerin okulda öğrendiklerini
gerçek mesleki yaşamda uygulamada zorluk çekmesi şeklindeki kronik probleme
çözüm getirmede bir seçenek olarak kullanılır. Çünkü tam-görev yaklaşımı ile
tasarlanmış öğretimde, bir görevin gerektirdiği bilgi, tutum ve becerinin
tamamı eşzamanlı olarak işe koşulur. Oysa geleneksel öğretimlerde bilgi, tutum
ve beceri ayrı parçalar hâlinde öğretilir. Bu nedenle de, gerçek yaşamda görev
üzerindeyken bu farklı parçaları birleştirmek, işleyen belleğe ciddi bir yük
oluşturur. O yükün, tam-görev yaklaşımı sayesinde öğretim sürecinde kontrollü
bir şekilde yüklenmesi ve görevin tamamının tek bir şema olarak uzun süreli
belleğe aktarılması, öğrenciye gerçek mesleki yaşamda büyük kolaylık
sağlayacaktır. 4C/ID öğretim tasarım modeli de bilişsel yük kuramı
penceresinden değerlendirilebilir.
4C/ID modeli 4 bileşenlidir. Modelin ilk
bileşeni, öğrenimle ilgili görevlerdir. Görevler basitten karmaşığa göre
sıralanır. Mesela öykü alma ile ilgili olarak ilk görevi iyi iletişimi olan ve
net tanısı bulunan bir hastayla başlatıp son görevi ise işitme güçlüğü yaşayan
ve tanısıyla alakasız çok sayıda semptomu olan bir hastayla oluşturmak buna
örnektir. Basitten karmaşığa gidiş, işleyen belleğin sırtladığı yükü içsel yükü
etkin bir biçimde kullanmayı sağlar.
Modelin ikinci bileşeni,
destekleyici bilgidir. Bu kapsamda, öğrenciye görevi yerine getirirken gereken
ama öğrenilmesi istenen esas konuya dâhil olmayan bilgiler verilir. Böylece
dışsal yük azaltılmış olur. Üçüncü bileşen, prosedürel bilgidir. Bu kapsamda
verilen bilgi, tam olarak görevle ve öğrenilmesi istenen konuyla alakalı
bilgidir. Bilgi, görev gerçekleştirilirken ihtiyaç duyulduğu anda verilir.
Bilgiler zamanla azaltılır ve sonunda öğrenci görevi, bilgi desteği olmadan
gerçekleştirebilir. Modelin dördüncü bileşeni, kısmî-görevlerdir. Öğrenci,
görevle ilgili otomatikleşmeyi elde edebilmek için tekrarlar yapar.
Bilişsel yük kuramından
köken alınarak, öğretimin kalitesini artırmak için oluşturulmuş veya etkililiği
test edilmiş bazı yöntemler vardır.
Yöntem
|
Örnek
|
Başarılı örnek göstermek
|
Öğrenciden beklenen psikiyatrik
öykü almanın / anyon açığı hesaplamanın başarılı bir örneğini öğrencilere
göstermek
|
Yarım kalmış bir çözümü
tamamlatmak
|
Hastanın anjinası olduğunu başta
söylemek ve öğrenciden öykü almasını istemek / Öğrencinin ameliyatı baştan
sona izlemesi ve sonunda sütür atması
|
Dikkat dağılmasını önlemek
|
Görsel ve onu açıklayan metnin
ayrı sayfalarda değil, birbirine yakın olmasını sağlamak
|
Hem görsel hem işitsel uyaranlar
kullanmak (işleyen belleğin görsel-işitsel kapasitesinin ayrı olmasından)
|
Performans hakkında sözel
geribildirimin yanında gelişimiyle ilgili grafikler de sunmak
|
Bilgiyi işlemeye/kaydetmeye fırsat
tanımak
|
Beynin işleyişindeki karmaşık bir
mekanizmayı anlatan animasyon videoyu ara ara durdurmak
|
Fazlalıkları atmak
|
Derste cep telefonunu sessize
almak
|
İçerik ağırsa, başlangıçta
parçalara bölmek
|
Krebs siklusunu parçalar halinde
anlatmak / Öykü alma ve fizik muayene yapmayı ayrı ayrı anlatmak
|
Teorikten pratiğe gitmek
|
Öğrencinin hastayı önce kendi
kendine, sonra arkadaşlarına sonra eğiticiye sunması / Öğrencinin başlangıçta
kâğıt üstünde vakaları çözmesi, sonra gerçek hastalarla ilgilenmesi
|
Basitten karmaşığa gitmek
|
Vakaların giderek zorlaşması
|
Bağlamı değiştirmek
|
Üfürümleri belli bir sırayla
dinleterek öğretmek, sonra sırasını değiştirip öğrencilere sormak /
Öğrencinin sadece depresyon hastalarına bakan bir klinikte çalışarak
öğrenmesi, sonra her tür psikiyatrik hastanın geldiği bir klinikte depresyon
hastalarını ayırt etmeye çalışması
|
Çeşitlilik sunmak
|
Aynı tanıya sahip farklı
yaşlardaki hastalar üzerinden gitmek
|
Kendi kendine açıklatmak
|
Bir hastaya tedavinin muhtemel yan
etkilerini açıklamadan önce öğrencinin bu etkileri kendi kendine açıklamasını
istemek
|
Özetle, bilişsel yük
kuramı öğrenmeyi açıklayan kuramlardan biri olup; duyusal, işleyen ve uzun
süreli bellek arasından işleyen belleğe odaklanır. Çünkü içlerinde en sınırlı
kapasiteye sahip olan o olduğu için öğrenme yolundaki en belirleyici kısım işleyen
bellektir. Kuramdan hareketle ortaya atılmış çeşitli yöntemler mevcuttur ve bu
yöntemlerin birçoğunun bilişsel yükün yönetiminde etkili olduğu gösterilmiştir.
Bir sonraki yazı: Tıp Eğitiminde Kuramlar Yazı Dizisi 2 - Deneyimsel Öğrenme (Experiential Learning)
Bir sonraki yazı: Tıp Eğitiminde Kuramlar Yazı Dizisi 2 - Deneyimsel Öğrenme (Experiential Learning)
Bu içerik tamamen
aşağıdaki kaynaktan yararlanılarak, sizi o asıl kaynağa başvurmaya teşvik etmek
için oluşturulmuştur.
Kaynak
Young JQ, Merrienboer JV,
Durning S, Ten Cate O (2014) Cognitive Load Theory: Implications for medical
education: AMEE Guide No. 86. Medical Teacher, 36:5, 371-384. DOI:
10.3109/0142159X.2014.889290
Okuduğunuz bu yazıyı cihazınıza PDF olarak kaydetmek için şu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz:
Tıp Eğitiminde Kuramlar Yazı Dizisi 1 - Bilişsel Yük Kuramı (Cognitive Load Theory) - PDF
Okuduğunuz bu yazıyı cihazınıza PDF olarak kaydetmek için şu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz:
Tıp Eğitiminde Kuramlar Yazı Dizisi 1 - Bilişsel Yük Kuramı (Cognitive Load Theory) - PDF
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder