Duygular, ne kadar yok
sayılırsa sayılsın, hem akademik anlamda hem de klinikte önemli yere sahiptir.
Mesela ikinci sınıfta okuyan bir öğrenci, final sınavına girmeden önce başarılı
olmayı ümit eder, başarısız olmaktan korkar. Sınavdan sonra da ister istemez
rahatlar. Veya bir intörn, daha önce hasta üzerinde uygulamadığı bir beceriyi
uygulama sırasında eğlenebilir, ilgisini çekmeyen bir alandan olduğu için
sıkılarak uygulayabilir, doktor unvanını almak için aşması gereken bir dizi
gereklilikten sadece biri olarak gördüğü için isteksiz de olabilir.
Ümit, korku, rahatlama,
eğlenme, sıkılma, isteksizlik… Sayılan bütün bu duygular ve daha fazlası,
öğrencinin hayatında ciddi bir yer kaplar. Buna rağmen, eğitim alanındaki
çalışmalar düşünceyi ve öğrenmeyi daha çok bilişsel perspektif odaklı tartışmış
ve bu denklemde duyguyu arka plana atmıştır. Böylelikle düşünce süreci;
canlılıktan uzak, mekanik, tamamen rasyonel bir süreç olarak ele alınmıştır.
Öyle ki bazıları bunu “soğuk bilişsel modeller” olarak ifade etmiştir.
Neyse ki duygu, hak
ettiği önemi eğitim psikolojisi çalışmalarında 2000’li yıllardan itibaren
kazanmaya ve soğuk bilişsel süreçlerin arkasında kalmamaya başlamıştır.
Duygu, bireyin ortamdaki
anlamlı bir duruma verdiği yanıttan kaynaklanan akut, yoğun ve kısa süreli bir
psiko-fizyolojik değişim olarak tanımlanır. İlişkili bir diğer kavram olan ruh
hâli/duygudurum (mood), duygudan yoğunluk ve süre anlamında farklıdır. Ruh hâli
daha yüzeysel ve uzun süreli olup herhangi bir nedene bağlı olmadan oluşurken,
duygu bir nedene bağlı olarak oluşur ve daha yoğun ama kısa süreli yaşanır.
Başarı hedefiyle çıkılan
yol sürecinde (faaliyetle ilişkili/activity-related) ve o yolun sonucunda
meydana gelen başarıdan ya da başarısızlıktan sonra (sonuçla ilişkili/outcome-related)
oluşan duygular, literatürde “başarı duyguları” (achievement emotions) olarak
tanımlanmıştır.
Pozitif (Hoş)
|
Negatif (Nahoş)
|
||||
Etkinleşme
|
Sönümlenme
|
Etkinleşme
|
Sönümlenme
|
||
Faaliyetle ilişkili
|
Eğlenme
|
Gevşeme
|
Kaygı Öfke
|
Bıkkınlık
|
|
Sonuçla ilişkili
|
Ümit Neşe Gurur Memnuniyet
|
Rahatlama Ferahlama
|
Kaygı Öfke Utanç
|
Ümitsizlik Üzüntü Hayal kırıklığı
|
|
Faaliyetle ilişkili
duygulara örnek olarak hekim-hasta görüşmesinde hastanın ilginç bir problemini
çözmenin eğlenceli gelmesi ve sadece slaytları okuyan bir eğiticinin dersinde
yaşanan sıkılma verilebilir. Sonuçla ilişkili örnekler ise, sınavdan başarıyla
ayrılma sonucunda memnuniyet duygusu veya başarısızlık sonrasında yaşanan
ümitsizlik olabilir. Eğitim psikolojisinde, sonuçla ilişkili duygular daha çok
çalışılsa da faaliyetle ilişkili duygular da literatürde eşit öneme kavuşur
hâle gelmektedir.
Başarı duyguları ile
ilgili çalışmalarda önde gelen isim Reinhard Pekrun’dur. Pekrun’un geliştirdiği
kontrol-değer (control-value) kuramı, eğitim alanında yaşanan duyguların
anlaşılması adına önemli bir bakış açısı sunmuştur.
Kurama göre, duyguları
belirleyen önemli faktörlerden biri, bilişsel değer biçme (cognitive appraisal)
sürecidir. Bu süreçte iki bileşen yer alır; kontrol ve değer. Kontrol, yapılan
işle ilgili algılanan “kontrol edilebilirliği” ifade eder. Kişi, öz-yeterlilik
algısı ve yetenekleri hakkındaki düşüncelerinden yola çıkarak o işi başarıp
başaramayacağı hakkında bir değer biçer. Görüldüğü üzere bu karar, kişinin
kendisinden beklentileriyle yakından ilişkilidir.
Bir diğer değer biçme
işlemi ise, yapılan işin değeriyle ilgili olarak gerçekleştirilir. İşin değeri,
kişinin içsel motivasyonuyla (mesela konuya olan ilgisi nedeniyle) yüksek
olabileceği gibi dışsal da (mesela başarıya ulaşılınca verilecek olan ödül
nedeniyle) olabilir. Bütün bunlar her ne kadar bilişsel olsa da, tekrarlayıcı
faaliyetler sonrasında bilişsellik yerini otomatikliğe bırakabilir. Mesela bir
eğiticinin “çıkarın kağıtları, yazılı yapacağım” sözü ilk başta bilişsel
süreçler sonucunda (eyvah, sınava hazır değilim) kaygı yaratsa da, zaman içinde
tekrarlandıkça, bu söz duyulur duyulmaz otomatik olarak kaygı yaratır hâle
gelir.
Bilişsel değer biçme duyguları
nasıl etkiliyorsa, duygular da bilişsel değer biçme süreçlerini etkiler. Mesela
yetersizlik düşüncesi sınavla ilgili olumsuz duygular oluşturur. Bu durum, aynı
olumsuz duyguların bir sonraki sınav için de oluşabileceği düşüncesini akla
getirir. Bilişsel değer biçme sürecinde bu duygular hesaba katılır ve kişinin
yetersizlik düşüncesi daha da pekişir.
Bilişsel değer biçme
süreçlerini kişinin dışındaki bileşenler de etkiler. Bunlardan bazıları;
yapılacak işin özellikleri, işin bilişsel yükü, eğitici tarafından sağlanan
duygusal ve bilişsel desteğin miktarı, öğrenme iklimi, sosyal ve kültürel
bağlamdır.
Kontrol-değer kuramı;
duyguların motivasyonu, öğrenmeyi ve performansı nasıl etkileyeceği hakkında da
fikir verir. Duyguların özellikle bilişsel kaynakları, motivasyonu, kullanılan
stratejileri ve özdüzenleme (self-regulation) becerisini etkilediğini söyler.
Aynı zamanda bu etkilerin sonucunda bilişsel değer biçme ve duyguya yönelik
etkiler de meydana gelir. Yani birbirlerine karşılıklı etkide bulunurlar.
Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus vardır. Olumsuz duygular her zaman
olumsuz sonuçlara yol açmayacağı gibi olumlu duygular da her zaman olumlu
sonuçlara yol açmazlar. Mesela kaygı, öğrenciyi başarmak için çalışmaya
yönelterek olumlu sonuçlara yol açabilir. Rahatlama ise tam tersi etkiyle
olumsuz sonuçlar oluşturabilir.
Duyguların performansla
ilişkisi 4 yolla meydana gelir. Bunlardan üçü bilişsel süreçle, biri ise
motivasyonla ilgilidir. İlki, ruh hâlinin (mood) belleğe etkisidir. Ruh hâli,
tıpkı diğer bilgiler gibi uzun süreli belleğe kodlanır. İyi ruh hâli, bilgiyi
uzun süreli bellekten kısa süreli belleğe çağırmada kolaylık oluşturur. Bir
diğer yol, bilişsel stratejilerle ilgilidir. Yapılan bir çalışma, olumsuz ruh
hâline ve duygulara sahip öğrencilerin o sırada nitelikli bilişsel stratejileri
kullanmakta zorlandığını, olumlulara sahip olanların ise göreve daha kolay
adapte olabildiğini göstermiştir. Yine de duyguların bilişsel stratejilere
etkisinin bu kadar kolay belirlenebilir olmadığını akıldan çıkarmamak gerekir.
Çünkü bileşenler arasındaki ilişkiler oldukça karmaşıktır.
Bilişsel süreçle ilgili
son yol, bilişsel kaynaklarla ilgilidir. Duygular, ister olumlu ister olumsuz
olsun, işleyen belleğe yük oluştururlar. Ama olumlu duygular, olumsuz
duygulardan daha az bilişsel yük oluşturur.
Duygu-performans
ilişkisindeki son yol, motivasyonla alakalıdır. Olumlu duygular içsel
motivasyonu artırır. Olumsuz olanlar ise içsel motivasyonu düşürür ama dışsal
motivasyonu artırabilir. Mesela sınavda başarılı olamayınca dönem tekrarı
yapacak olan bir öğrencinin kaygısı, cezadan kaçma şeklindeki dışsal
motivasyonunu artırabilir. Ama bilindiği üzere dışsal motivasyon, içsel
motivasyon kadar değerli değildir.
Pekrun aynı zamanda
başarı duyguları ölçeği (Achievement Emotions Questionnaire) geliştirmiştir
ancak bu ölçek henüz Türkçeye uyarlanmamıştır. Sadece ilkokul öğrencileri için
oluşturulmuş versiyonu Türkçede mevcuttur.
Yapılan çalışmalarda,
kontrol-değer kuramının işlevselliğini destekleyici kanıtlar da bulunmuştur.
Mesela dönem başında olumsuz duygulara sahip olan öğrencilerin dönem sonundaki
notlarının daha düşük olduğu bulunmuştur. Olumsuz duyguların sönümleyici türden
olanlarına (bıkkınlık, ümitsizlik, hayal kırıklığı) sahip öğrencilerin,
etkinleştirici olanlarına (kaygı, öfke, utanç) sahip olan öğrencilerden daha
kötü sonuçlar aldığı gösterilmiştir. Dolayısıyla sönümleyici olumsuz duyguların,
etkinleştirici olumsuz duygulardan daha tehlikeli olduğu düşünülebilir. Bir
başka çalışmada ise, öğrencinin bir dersle ilgili algıladığı kontrolün ve
algıladığı değerin, o öğrencinin bıkkınlık duygusuna girip girmeyeceğiyle
ilgili belirleyici faktörler olduğu gösterilmiştir. 136 Dönem 2 öğrencisiyle
yapılan bir çalışmada da öğrencilerin dersle ilişkili hissettikleri eğlence
duygularının sınav notlarıyla pozitif, bıkkınlık ve kaygı duygularının da
negatif ilişkili olduğu gösterilmiştir. Burada bahsedilenlerin haricinde, kuramla ilgili yapılmış çok sayıda çalışma daha vardır.
Kontrol-değer kuramının
ne olduğu yukarıda genel hatlarıyla ifade edildi. Peki bu kuramı bilmek,
gerçek hayatta tıp eğiticilerinin ne işine yarayacak?
Öğrenme ortamını ve
öğretimi, kontrol-değer kuramının gerektirdiklerine göre tasarlayarak
öğrencilere daha iyi bir eğitim fırsatı sunulabilir. İşte bu çerçeveden bazı
önemli noktalar.
Kaliteyi artırmak ve
değeri güçlendirmek… Öğrencilerin seviyelerine uygun faaliyetler oluşturarak
onların faaliyetlerle ilgili algıladıkları kontrol edilebilirlik
geliştirilebilir. Seviyelerine uygunluğun yanı sıra, faaliyetlerde
öğrencilerden nelerin beklendiği de açık ve net bir şekilde belirtilmelidir. Öğretim
faaliyetlerinin değerinin anlaşılması için bu faaliyetlerin gerçek meslekî
yaşamla ilişkilendirilmesi gerekir. Ama aynı zamanda, öğrenci kliniğin ortasına
atılıp bırakılmamalı, başta da söylendiği gibi faaliyetler seviyesine uygun
olmalı, yani onun işleyen belleğine ağır gelecek özellikte olmamalıdır.
Özyeterliliği ve kendine
güveni geliştirmek… Öğrencilerin özyeterlilik inancı ve kendine güvenleri,
eğiticilerin doğru stratejiler kullanmasıyla geliştirilebilir. Bu
stratejilerden biri, öğrencilere ulaşılabilir amaçlar göstermektir. Bu amaçlar
sayesinde öğrenci, kendisini geliştirmek isteyecek ve ulaşılabilir amaçlar
olduğu için de başardıkça kendine güveni sağlamlaşacaktır. Bir diğer strateji
ise açık, net, samimi geri bildirimleri uygun zamanda vermektir.
Öğrencinin özerkliğini
desteklemek… Öğrencinin kararlarını kendi başına vermesine izin vermek,
algıladığı kontrolünü güçlendirir. Bunun için, öğrenim faaliyetlerinin her
noktasını öğrenciye hiç sormadan belirlememek, öğrenciye seçenekler sunmak, onun
içsel motivasyonunu bularak o yönde yönlendirmek, öğrencinin sıkıcı ya da zor
bulduğu faaliyetleri anlayışla karşılamak, öğrenmeyi gerçekleştirmesi için
zaman tanımak gibi yöntemler kullanılabilir. Böylelikle öğrenci, öğrenme
yolunda özerklik kazanır.
Amaçları nicelik
üzerinden değil, nitelik üzerinden belirlemek… Başarı için temelde iki tür amaç
belirlenebilir. Biri, mesela bir beceriyle ilgili ustalık kazanma, diğeri ise o
beceride iyi performans göstermedir. İyi performans; o beceriyi anlamadan, altında
yatan mantığı kavramadan, bir teknisyen edasıyla yüzeysel olarak da meydana
gelebilir. İyi performans, o işte usta olunduğu anlamına gelmez. Ustalık, o
becerinin arka planını da kavramayı gerektiren daha uzun süreli bir çabayı elzem
kılar. Notların yarıştırıldığı, öğrencilerin birbirleriyle karşılaştırıldığı
bir ortamda ustalık değil performans ön plana çıkar. Dolayısıyla, öğrencilerin
becerilerini nitelikli hâle getirmelerini sağlamak için, öğrenme ortamında
niteliğe önem verildiğini göstermek gereklidir. Amaçlar, bu bakış açısıyla
belirlenmelidir.
Bir sonraki yazı: Tıp Eğitiminde Kuramlar Yazı Dizisi 6 - İndirgemecilik, Sistem Kuramı ve Karmaşıklık Kuramı: Program Değerlendirme Bağlamında Kuramlar
Bu içerik tamamen aşağıdaki kaynaktan
yararlanılarak, sizi o asıl kaynağa başvurmaya teşvik etmek için
oluşturulmuştur.
Kaynak
Artino AR, Holmboe ES,
Durning SJ (2012) Control‐value theory: Using achievement emotions to improve
understanding of motivation, learning, and performance in medical education:
AMEE Guide No. 64. Medical Teacher, 34:3, e148-e160. DOI:
10.3109/0142159X.2012.651515
Okuduğunuz bu yazıyı cihazınıza PDF olarak kaydetmek için şu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz:
Tıp Eğitiminde Kuramlar Yazı Dizisi 5 - Kontrol-Değer Kuramı (Control-Value Theory)
Okuduğunuz bu yazıyı cihazınıza PDF olarak kaydetmek için şu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz:
Tıp Eğitiminde Kuramlar Yazı Dizisi 5 - Kontrol-Değer Kuramı (Control-Value Theory)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder